27 Mart 2011 Pazar

Biriken ve yazılmayı bekleyenler ...

Bu kadar saçma da başlık mı olur demeyin dostlar olur. Ben yaptım oldu.
Şimdi nerden başlasam bilemiyorum canlar ama bakınız yazmaya başlalayım devamı gelir mantığıyla aklıma ilk yılbaşı geldi.

Yılbaşı

Berlin'de yılbaşı dedin mi bi kere insanın aklına savaş geliyor. Ben sana diyeyim bunu! Öncelikle dikkatli ol yılbaşı günü sokakta dolaşırken falan aman derim... Neden mi ? Heh bak şimdi anlatıyorum iyi dinle! Burada sırf yılbaşına özel havai fişek satan dükkanlar açılıyor ki bu dükkanlardan alışveriş yapanların herhangi bir yaş sınırlaması yok. 10 yaşında çocuk da alıyor bunlardan 80 yaşında kadın da alıyor. Gülme arkadaşım yalan mı söylüyoruz? Hem de gençler öyle bir tane iki tane de değil, bildiğin bi yılbaşı paketi yapmışlar, içinde kız kaçıranından tut da bildiğin havai fişeğe kadar bilumum patlayıcı madde mevcut. Şimdi sorman gereken soru şu olmalı; 10 yaşında çocuk bu patlayıcı maddeleri alır da ne yapar? Hemen cevabını vereyim; alır patlatır ve sağı solu yakar arkadaşım! Gördük mü ? gördük! Yanlış yapıyorsunuz dedik dinletemedik. Alan patlatıyor arkadaş nasıl bi manyaksa millet öyle bir paket iki paket de değil, bildiğin paketlerce alıyorlar hani yarına da kalsın mantığıyla. "Yarına da kalsın mantığıyla mı ?" adamların bi sonraki seneyi de düşündüklerinden değil tabi ki sevgili dostlar, Berlin'de havai fişek patlatma olayı bir gün önceden başlıyor he bi de gece başlamıyor bildiğin gündüz gözüne havai fişek patlatıyor adamlar.
Şimdi bi düşün, bi hayal et. Görüntü yok sadece ses var bu olaya anlam verene kadar kendini savaşta sanar mısın ? sanmaz mısın ? Ben sandım açıkcası. Dedim noluyoruz arkadaşım, her yerde patlamalar gürültüler, bağırışlar, çağırışlar... Adamlar resmen hissediyorlar yılbaşını. Kutlamak ne kelime...
  
Her neyse sevgili dostlar tam 12 sularında, yeni yıla girme dakikalarında ,her yerde havai fişeği karın ortasındaki bira, şampanya, şarap vs herhangi bir bitmiş alkol şişesine dikmiş başında ateşlemeyi bekleyen insanlar görmeye başladık. E dedik bekleyelim görelim ne olacak. Bakınız gençler yılbaşı gecesi bulunduğunuz caddenin birden deliler gibi aydınlandığını düşünün. Düşündünüz mü ? Heh aynen öyle düşündüğünüz gibi bi ortam oldu. O an kesinlikle MUHTEŞEMDİ. Evet süperdi ve dakikalarca sürdü. Nereye bakarsan bak rengarenkti. Tek kelimeyle harikaydı diyebilirim.

Havai fişeklerden bu kadar bahsettim, derdimi tam olarak anlatabildim mi bilmiyorum ama neden bu kadar çok bahsettiğimi buralara gelirsen görürsün dostum adeta çılgınlık, delilik hatta zaman zaman psikopatlık derecesinde bir eğlenme tarzı...

Havai fişek olayları bittikten sonra herkesler Brandenburger Tor önüne kurulan sahneye doğru yürümeye başladı ve gece orda devam etti. Herkesin kafayı bulduğu, kapının önündeki sahneden gelen müzik eşliğinde herkesin canı ne isterse yaptığı bir ortam düşünün... Güzeldi lan işte...

İşte yılbaşı anahatlarıyla böyle geçti dostlar ama size tavsiyem can güvenliğiniz açısından yılbaşı gecesi dıaşrda olmayın. Oturun evinizde portakal yiyin, efendime söyleleyim tombala oynayın. He hiç olmadı bi bara gidin, kapalı bi mekanda partiye gidin ama Berlindeyseniz dışarda olmayın.


Facebook..

Sevgili canlar siz güzel insanlara daha önce de söylediğim gibi bir Erasmus öğrencisi isen ve eğer ki Facebookta bir hesabın bulunmuyorsa işte o zaman bi dönem ya da iki dönem boyu arkadaşlarından çekeceğin var demektir çünkü yapılan ve yapılacak her şeyi sana haber vermek için sürekli kontör harcarlar. Bu da tabi ki arkadaşlarının seni her gün bir Facebook hesabı açman konusunda ısrarlarını doğurur. Ben de bu duruma direndim direndim, gece gittim, gündüz gittim, dere tepe düz gittim vs derken çevreden gelen yoğun istek üzerine kendime bir facebook hesabı aldım.

Facebook insanların hayatına gireli tam olarak kaç sene oldu inanın bilmiyorum ama iyi dayandım diyebilirim. Her neyse sonunda aldık bir hesap, peki ama neydi bu hesabı bana aldıran ? (bkz: bahaneler uydurmak. ) Geçen hafta World Business Dialogue isimli bir organizasyondaydım sevgili dostlar ki bu konu başlı başına ayrı bi başlık, onun hakkında da yazacağım. Bakınız bu konferansa dünyanın dört bir yanından yaklaşık 300 öğrenci seçiliyor ve katılıyor. İnanın bana adını sanını duymadığınız bir çok ülkeden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Her neyse konferansın ilk günü birçok insanla tanışıldı, konuşuldu birçok şey paylaşıldı, herkesler birbirine Facebook hesaplarıyla ilgili bilgiler dağıtırken ben sürekli benim hesabım yok diyip durdum. İkinci gün de aynı şekilde birçok insanla tanıştık, konuştuk vs. fakat sonra dedim arkadaşım, dünyanın dört bi yanından gelmiş bu kadar insanla tanışıyoruz ama gel gör ki hiçbirinin iletişim bilgisi elimde yok. Dedim artık Facebook hesabı açmanın vaktidir heralde neyse efendim açtık bir hesap. Şimdi yaşlı amcalar gibi konuşup Facebook bana arkadaşlarımı buldurdu falandı, filandı demeyeceğim tabi ki fakat msn, skype vs gibi bilumum iletişim araçlarından elimi eteğimi uzun zamandır çekmiştim. Erasmus'ta olduğumdan cep telefonum da kapalı, ayrı bir hattım var o da herkeste yok derken birçok arkadaşımla çok uzun zamandır görüşememişim onu fakettim. Facebook vasıtasıyla herkeslerle görüştük, Erasmustaki arkadaşlarımız da dahil olmak üzere bu duruma herkesler çok sevindi, sonuç olarak artık bizde Facebook camiasındayız dostlar sorun hemen tarif ederler icabında... Ha belirli kurallarımız var orası ayrı, durduk yere sanat için soyunmaya gerek yok.

Langırt

Bakınız dostlar Almanyaya gelip de langırt oynama teşvik edilmeyecek bir insan evladı daha tanımıyorum ben çünkü her yer langırt, yani şöyle ki; adamlar langırtla doğup langırtla büyüyorlar e doğal olarak hepsi de bu oyunda akıl almayacak derecede iyiler, ya da ilk geldiğimde öyle sanıyordum. İlk geldiğim günlerdeki hallerimi hatırladığım zaman gerçekten gülüyorum, kız gibi oynuyor derler ya hah işte aynen öyleydim. Kız gibi dedim de Alman kızları da afedersiniz erkekler gibi deliler gibi oynuyorlar belirteyim isterim. Neyse sevgili gençler daha önce de bahsetttiğim üzere langırtta rakip tanımıyorum. Evet efendim Kralıyım, kendimi de böyle överim.Yurdun en iyi oynayanı olan arkadaşımız şu anda karşımda hiçbir şey yapamamaktan yakınmakta. Savunmada oynuyorum fakat attığım golleri görmen lazım sevgili okur. Görmen lazım diyorum ama göremezsin. Boşluğu gördüm mü affetmem, kaleden kaleye çat diye atarım golümü kimse ne olduğunu anlayamaz, saniyeliktir işim o anı yaşaman lazım ama şunu da söylemeliyim ki ne biliyorsam Marco'yu izleyerek öğrendim, çocuğun hakkını yemeyelim. Langırt bilmeyenlere bu anlattıklarım çok yabancı gelecektir ama herkeslere tavsiye ederim efendim Langırt iyidir, candır. Hatta ve hatta Türkiye'ye döndüğümde milli takım olaylarına falan girmek istiyorum. "Abarrtı mı ne ?",  "  E çok şımardı olacağı buydu !" Tamam be sustum.

Herkeslere fırfırsız langırtlar dilerim...
Artık gitme vakti...

Bu kaydımızda da bu kadar lak lak yeter sanırım, bir sonraki yazımızda görüşmek üzere kalın sağlıcakla...

Hadi bakalım...