25 Aralık 2010 Cumartesi

Deutschebank

Efendim daha önceleri sizlere Sparkasse'ye götürdüğünüz her müşteri için 25 € kazandığınızı yazmıştım. Şimdi sizlere biraz daha farklısından bahsedeceğim. Almanya'ya gelmeden yaklaşık bir ay önce 5 yaşındaki i-podum bozulmuştu sevgil igençler ve bu oldukça sinirlerimi bozmuştu. İyi de bunun başlıkla ne alakası var diyenler olabilir, bi sabırlı olunuz efenim dinleyiniz bi. Neyse gençler Almanyaya geldik aradan bir ay geçti ben artık yolda giderken vs. müzik dinlemek istiyorum oldukça içim sıkılıyor bu konuda kararlıyım kötü mötü bi mp3 çalar alacağım artık derken bir gün bi arkadaşım Deutschebank bankaya götürdüğün her müşteri için sana hediye veriyor dedi. İçinde kahve makinesi, hoparlör, MP3 çalar vs. bir sürü hediye var dedi. Son kelimeyi söylediği anda benim algılarım birden açılıverdi tabi...  MP3 çalar demişti yanlış duymamıştım. Neyse efendim ayrıntılarını öğrendim ve bir arkadaşıma bunu tavsiye ettim tmm olur gidelim dedi. Gittik bankaya dostlar ve bana sadece arkadaşının hesbında en az 500€ olmalı dedi memur. E erasmus öğrencisiyiz olmalı o kadar para zaten ve hesapları ne zaman açtırdığımız soruldu. ( buraya dikkat yeni hesap açtırmadık. Onun ve benim önceden hesabım vardı )  Daha sonra her şey tamam denildi hediyemizi seçtik, hesap numaralarımızı yazdık, adresi yazdık ve tamam biz size yaklaşık bir ay içinde hediyenizi göndereceğiz dediler ve dün hediyem geldi. Yeni nesil 2 GB i-pod shuffle hemi de mavi efendim! Heh...

Bakınz foto da koyayım;


Hadi bakalım sağlıcakla kalın bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle hoşçakalın...

Frohe Weihnachten

Sevgili dostlar daha önce sizlere yurdumu ne kadar çok sevdiğimden ve yurtta bir sürü etkinliklerin olduğundan bahsetmiştim. Her Pazar günü yurtta Almanca bir film gösterimi, her Pazartesi günü ise İngilizce bir film gösterimi oluyor. Her Salı, Perşembe ve Cumartesi havuza yüzmeye gidiliyor, her Pazartesi gitar dersleri oluyor ve aynı zamanda her Perşembe ve Cuma da yurdun barı açık oluyor efendim. Bu sayede bir yurdunuzdan birçok insanla tanışabilir Almancanızı geliştirebilir etkinliklere katılabilir ve canınız sıkıldığında bara gidip birşeyler içip sohbet edicek birilerini bulabilirsiniz. Okuluma yaklaşık bir saatlik bir mesafede bulunmasına ve ilk iki ay kaldığım odada sorunlar yaşamama rağmen yurdumu sırf bu güzel ortamı ve sıcak insanları nedeniyle bırakmadım. Bu arada yeni odam hakkında hiçbir şey yazmadım fakat çok memnunum bunu da burada belirtmiş olalım. Neyse konudan baya bir saptık...

Bakınız sevgili gençler gelmek istediğim nokta şu; yurdumda yaklaşık bir hafta önce bu etkinliklerden biri daha vardı Weihnachten (Christmas) gecesi. Bu gecede efendim Glühwein(sıcak kırmızı şarap)  içildi, eğlenildi, oyunlar oynandı. (Bu arada  yurtta langırt var ve dediğim gibi canımız her sıkıldığında gidip oynuorz. Ben defans oynuyorum ve afedersiniz attığım klas gollerin haddi hesabı yok yani yurdun en iyi oynayan çocuğuna kafa tutuyorum şu sıralar ayağınızı denk alın çizerim len! Neyse konumuza dönelim efendim bu Christmas gecesinde dediğim gibi yedik, içtik, eğlendik sonunda çok güzel bir etkinlik oldu açıkcası çok hoşuma gitti, paylaşayım istiyorum.

Bakınız herkes evinden artık kullanmadığı ya da yeni satın aldığı bir eşya ya da hediyeyi paketleyip getirdi. Ben 1983 basımı bir Almanca çocuk kitabı götürdüm. İkinci el pazarından almıştım ve son derece değerli olduğunu düşünüyorum. Daha sonra sırayla oturuldu ve bir bardağın içindeki zarları atarak 2 ya da 5 getiren gidip kendisine istediği hediyeyi masanın üstünden aldı efendim. Fakat oyun daha bitmediii. Masanın üstündeki hediyeler bittikten sonra herkes hediyesini açtı sevinenler oldu üzülenler oldu vs. vs. daha sonra tekrar zar atıldı, bu sefer tam olarak toplam 8 dakikamız var ve bu 8 dakika boyunca 2 gelince herkes elindeki hediyeyi sola, 5 gelince sağa verecekti ve 6 gelirse isteyen gidip istediğinden beğendiği hediyeyi alacaktı. Bu süreç oldukça komik ve eğlenceliydi. Bana çok güzel bi hediye geldi ya da saçma bi hediye geldi deme şansınız yok çünkü sürekli değişiyor. Neyse efendim  sonuç olarak 8 dakika sonunda kimin elinde hangi hediye kaldıysa artık o sizin oluyor. Bana bu saat kaldı, oldukça hoşma giden bir saatti açıkcası bende kalması için baya bir bekledim diyebilirim. Şaka len şaka! Millet ne hediyeler götürdü bize kala kala bu kaldı te allam...


Bu güzel günü de böyle noktaladık efendim hadi kalın sağlıcakla






.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Potsdamer Platz

Merhabalar sevgili okur , uzun zamandır yoğunum bloga birşeyler yazamıyorum bundan dolayı kusura bakmamanı dilerim. An itibariyle 2 haftalık Christmas tatil dönemine girmiş bulunmaktayız. Burada Christmas dedin mi hayat duruyor öncelikle bunu belirtmek isterim.Sokakta herkes deli gibi birbirine hediye alıyor, alışveriş merkezleri ağzına kadar dolu.Yani demek istediğim buradaki Christmas çılgınlığı anlatılcak gibi değil. Ayrıca Christmas'ın güzelliklerinden bir tanesi de şudur sevgili dost, bakınız güneş battıktan sonra sokaklardaki ışık şölenlerine hayran kalmamak elde değil. Şehrin önemli yerlerinde, içinde küçük dükkanların olduğu şirin ve ilginç pazarlar kuruluyor buralara WihnachtsMarkt deniyor.
Bakınız Potsdamer Platz'da bulunan pazardan iki foto (evet soldaki fotoda asılı olanlar çeşitli donlar içlikler vs. heh... )

 
 
Bu arada dostlar Potsdamer Platz demişken daha önce kendisinden hiç bahsetmediğimi şimdi farkettim. Bu kadar güzel ve önemli bi yere ayıp etmişiz doğrusu. Efendim bu meydan 1920'lerde Avrupanın en işlek en canlı merkezi ünvanını taşımakta imiş. Şimdilerde Avrupanın olmasa da Berlin'in en gözde en işlek  mekanları arasında yerini koruyor diyeiliriz. Potsdamer Platz demişken Sony Center demeden olmaz sevgili dostlar. Sony Center 2000 yılında afedersiniz 750 milyon € luk bir bütçeyle kurulup bu 10 yıllık süre zarfında Berlin'in sembollerinden biri ünvanını eline geçirmiş ki bu ünvana kesinlikle haklı olarak sahip bunu da söylemeden geçmeyelim. Geceleri muhteşem bir ışık şöleniyle Potsdamer platz'ı aydınlatan bu yapıdan baş döndürücü güzellikte bir foto eklemek istiyorum izninizle.


Tahmin edeceğiniz üzere bu fotoyu ben çekmedim sevgili okur.

Bakınız sony Center dediğimiz yerin içinde mağazalar, restoranlar, ofisler, müzeler ve doğal olarak bir de Sony satış merkezi bulunuyor. Efendim bu mekanda üstte gördüğünüz devasa şemsiye kafasına göre renkli ışık oyunları yaparak adeta sizi mekana hapesiyor. Sürekli etrafınızı seyretmekten eve dönme vakti geldiğinde hafif bir boyun ağrısı hissetmeniz gayet doğal.

Ayrıca Sony Center'da bulunan film müzesi kesinlikle ziyaret edilesi bir müzedir. Ben film çılgınıyım efendim diyorsanız burası tam size göre diyebilirim. Amatör tekniklerle üretilen ilk filmlerden, dijital filmlere kadar sinema tarihine ışık tutan birçok eseri görebilir, filmlerin yapım süreçlerine ilişkin ilginç bilgiler öğrenebilirsiniz. Buyrunuz internet adresi :
http://www.filmmuseum-berlin.de/


Sayın okur bir de bu meydana şöyle bir olay kurmuşlar bildiğiniz buz dağı var ve insanlar bizim şambriyel dediğimiz aparatlarla (kusura bakmayın başka bir isim gelmedi aklıma) deliler gibi kayıyorlar. Ben daha denemedim ama en kısa zamanda deneyeceğim. Bakınız bu da bir görüntü...

Potsdamer Platzda bulunan üç güzel binadan bir görüntü buyrunuz...



Efendim Potsdamer Platz'da ayrıca Legoland bulunmakta, gidip görülesi hayran olunasıdır. Çocuklar için diye düşünmeyip gidip görünüz tavsiye edilir. Yalnız biraz pahalı hatta baya pahalı efendim dikkat ediniz buna promosyon bulunca falan gidiniz. İçerde neler oluyor efendim, ne var ne yok diye soranlar için buyrunuz internet sitesi     http://www.legoland.de/


Hadi bakalım sağlıcakla kalın...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Soğuk çok Soğuk

Sevgili günlük bugün o kadar soğuktu ki soğuktan bıyıklarım dondu.


.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Berber Sorunu

Bu konu hakkında da yazmadan edemeyeceğim açıkcası. Bakınız sevgili gençler eğer ki bir Erasmus öğrencisi isen 10 aylık Erasmus hayatının önde gelen sorunlarından birisi de berber konusudur. Bir çok Erasmus öğrencisi saçını kendi kesiyor ya da arkadaşına kestiriyor. Gülmeyin olm bildiğin arkadaşına kestiriyor! Hatta bazıları sırf saçını kestirmek için bir haftasonu ülkesine dönüyor. (bkz: Polonya)

E iyi de neden millet Almanya'da berbere kuaföre gitmiyor ? Anlatayım hemen; şimdi sevgili okur burada kuaförler, berberler son derece pahalı. E açıkcası bir Erasmus öğrencisi o kadar parayı da berbere vermek istemiyor  aynı zamanda  bu kadar pahalı olmasına rağmen kesim işi bittikten sonra aynaya baktığınızda gördüğünüz manzara içler acısı...

 Benim haftasonu ülkeme dönme gibi bi imkanım yok, saçlarımı arkadaşlarımın ellerine ya da kendi ellerime  teslim edecek kadar cesaretim de yok o yüzden sevgili okur ben saçlarımı 10 ay boyunca uzatmaya karar verdim. Açıkcası ilk defa böyle bir karar alıyorum, 10 ay çok uzun bir süre, 10 ay sonra neye benzerim ne olurum inan bilmiyorum ama uzatıcam kararlıyım şu anlık. Sakal olayına gelince, sakallarıma yaklaşık bir 3 senedir hiç jilet vurmadım yani yüzümde hep sakal vardı. Türkiye'de iken hem berber muhabbeti için hem de sakallarımı kestirmek için ayda bir berbere uğrardım ama burada her ay sakal kesimine 5-10€ arası bir para vermektense gittim 20€ verip bir makine aldım. Grundig marka gayet de işimi görüyor şimdilik haftada bir kendim kesiyorum evde. Makine bozulana kadar aynen devam...

Bu arada Almanya'daki Türk berberleri hakkında ilginç bir olay anlatmak istiyorum. Yine hep beraber Erasmuslularla buluşmuştuk fakat aramızda yeni biri vardı. Hangi ülkeden olduğunu tam hatırlayamıyorum şu anda fakat Meksika yada İspanya olabilir. İşte tanıştık, isimler söylendi, konuşuldu sonunda nereden geliyorsun sorusu sorulduğunda Ben Türkiye dedim ve bana yüzünü göstererek neden bunlar düz değil dedi. Lan diyorum bu çocuk neden bahsediyo. Sonra anladım favorilerden bahsediyomuş. Dedi Almanya'da tanıştığım her Türk'ün favorileri böyle ince dümdüz. (Şimdi anlatamadım nası olduğunu ama böyle ipince, uzun, dümdüz işte şimşek gibi. Heh! O günden sonra sokakta yürürken falan hep dikkat etmeye başladım, Almanya'daki Türk berberlerinde bir hastalıkvmıdır bu  gençler arasında moda mıdır anlamadım ama gerçekten yüzde doksanının favorileri öyle dümdüz...

Allah herkese şimşek gibi favori nasip etsin... Hadi bakalım kalın sağlıcakla

25 Kasım 2010 Perşembe

Ve Berlin'e Yılın ilk Karı Düşer

Sevgili dostlar gün itibariyle Berlin'e yılın ilk karı düşmüş bulunmakta. Yalnız işin komik tarafı dün tam denize girilecek bir hava vardı. Şaka yapmıyorum, gerçekten çok ciddiyim hadi denize gidelim deseler çıkar giderdim o derece bi hava vardı yani sonra yattık kalktık bir de baktık ki etraf bembeyaz olmuş. E arkadaş bu kadar da saçma ruh halinde olunmaz ki sen insanların psikolojisini hiç düşünmeden kafana göre birgün güneşli birgün karlı olursan insanlar ne yapsın? Sonra yok efendim Almanlar niye deli. Yok lan deli olanlar Almanlar değildi sanırım. Her neyse...



Dostlar şunu da belirtmek istiyorum; bu aralar havalar gerçekten çok soğuk seyrediyor hatta dışarıya beresiz çıktığınız zaman yaklaşık on dakika sonra birisi kulağınıza bir fiske vursa kulağınız tam ortasından kırılır garantisi var denendi onaylandı.

Yılın bu ayları bu kadar soğuksa Ocakta, Şubatta ne yapacağımız bilinmez. Bu kadar soğuğa hazırlıklı gelmedim ama şmdiden bazı önlemler almaya başladım açıkcası sana komik gelebilir ama kayakçıların içlerine giydiği termal içliklerden aldım. (terletmeyen, vücut ısısını koruyan, dışarıdan içeriye ıslaklığı geçirmeyen, terin dışarı atımını kolaylaştıran bir içlik kendileri). Çok da güzel bi para bayıldım kendilerine ama kesinlikle işe yarıyor tavsiye edilir.

Sevgili dostlar bu yazı da burada sona erdi bir sonrakinde görüşmek üzere hadi kalın sağlıcakla...

21 Kasım 2010 Pazar

Google

Sevgili dostlar an itibariyle baktım Google amcaya "Berlin'de Erasmus" diye sorduğumuzda size sunulan yaklaşık 314000 sonuçtan ilk sıradayız. Yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkürler. Aynı zamanda blogumun bugüne kadar 402 kişi tarafından izlenmiş olması ve bu 402 kişiden 22 kişinin de şu ülkelerden olması da ayrı bir güzel:

Amerika Birleşik Devletleri 6
Çek Cumhuriyeti 4
Rusya Federasyonu 4
İspanya 2
İtalya 2
Singapur 2
Belçika 1
Bulgaristan 1

Bu istatistikleri görmek ve Almanya'da Erasmus yapmak isteyip de blogumu okuyan okurlardan bana teşekkür mailleri gelmesi gerçekten beni çok mutlu ediyor sevgili okur. Teknik olarak blogun yazılma amacına ulaştığını gösteriyor, ayrıca an itibariyle blogu kolaylıkla paylaşabilmeniz için Facebook ve Twitter'da paylaş gadgetini eklemiş bulunmaktayım. Oradan da şey yaparsınız.

Hadi bakalım kalın sağlıcakla...

VHS (Die Berliner Volkshochschulen)

Evet sevgili dostlar yaklaşık olarak iki hafta önce bir almanca kursuna başladım sizlere bundan biraz bahsetmek istiyorum.

Normalde bu kurs göçmenler için Federal Alman yasaları çerçevesinde sunulan bir olanak. Aynı zamanda kurs A1-B1 aralığında toplam 645 ders saatinden oluşuyor ve bunun 600 saati dil kursu kalan 45 saati de oryantasyon kursu olarak veriliyor. Oryantasyon kursu çerçevesinde Almanya’nın yakın dönem tarihi, Alman hukuksal düzeni ve kültürü hakkında bilgi ediniyorsunuz ve kursun sonunda bu oryantasyon kursunda öğrendiğiniz bilgilerden de bir sınav oluyorsunuz (oryantasyon kursu zorunlu değil.).

" E biz göçmen değiliz, sadce Erasmus öğrencisiyiz! Biz bu kurstan faydalanamayacak mıyız ?" Faydalanabileceksin tabi ki sevgili dostum bakınız o da şöyle işliyor; sen illa ki bu 600 ders saatinin tamamını almak zorunda değilsin .Bilindiği gibi kurslar (A1.1-A1.2) ( A2.1-A2.2) (B1.1-B1.2) olarak düzenlenmektedir bu durumda siz bu aralıktan istediğinizi seçip kursa katılabiliyorsunuz evet yanlış duymadınız bu kursa katılmak için herhangi bir sınava girme zorunluluğunuz bulunmamaktadır fakat sevgili dostlar bu sınava girmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Yoksa benim seviyem bu deyip de girdiğiniz kursta hocanız size"senin seviyen burası değil ki neden buradasın? Senin bir üst seviyede olman gerekiyor." diyebilir. Sonra kendinize bir üst level ararken bir de bakarsınız ki üst seviyedeki kurs sizden bir ay önce başlamış, efendime söyleyeyim yenisi de 2 ay sonra başlayacak e dolayısıyla seviyenizi değiştiremezsiniz ve hocanız size bu sefer de ''neyse artık bu kursa devam et en azından tekrar etmiş olursun.'' diyebilir. ( evet başıma geldi ve bu kur için 110€ ödemişken e hadi devam edeyim madem demekten başka bir çare de kalmıyor elinizde) o yüzden bu snava girmenizi kesinlikle ve kesinlikle tavsiye ediyorum.

Bu arada 110€ demişken bakınız bu kurs Erasmus öğrencileri için 110 € bunu da arada söylemiş olalım. Aynı zamanda kurs ücreti saat başına 1€ diyebiliriz sevgili dostlar bu da şu demek oluyor; isterseniz yoğun kurs alabilrsiniz (hafta içi her gün, 9:00-13:00 saatleri arasında) isterseniz de normal kurs alabilirsiniz (haftada 3 gün 15:30-18:45 saatleri arasında) fiyat değişmemektedir yukarıda da dediğim gibi saat başına ücret ödüyorsunuz. Aynı zamanda B1 seviyesini bitirdiğiniz zaman ücretsiz B1 dil sertifikası sınavına girebiliyorsunuz ve eğer başarısız olursanız tekrar girmek yine ücretsiz!

Şuna da değinmek istiyorum sevgili okur bu kursta okutulan kitap "Heuber" ve bu kitaba da ayrıca 13€ ödüyorsunuz ve kitap birçok güzel alıştırmadan oluşan bir Cd ile size geliyor.

Sonuç olarak ''bu kursu tavsiye eder misin?'' diye soracak olursanız tavsiye ederim ama tek bir dezavantajı var sınıfta 20 kişisiniz bu da pek hoşuma gitmedi açıkcası.

Neyse hadi kalın sağlıcakla...

16 Kasım 2010 Salı

Mayday Mayday

   Öncelikle size bir ön bilgi vermek istiyorum. Bakınız Almanlar İngilizcedeki "th" sesini tam telafuz edemiyorlar şöyle bir örnek verelim; mesela "The cinema" İngilizce telafuzu tam olarak şöyledir "Dı sinıma"  gerçi böyle de komik oldu ama söylemek istediğimi anlatıyor sanıyorum. Neyse devam edelim, işte Almanlar bu "th" sesini tam telafuz edemediklerinden şöyle söylüyorlar efendim " Sı sinıma" ya da " Zı sinıma" bu iki sesi de bir Almanla İngilizce konuşurken çokça duyarsınız. Heh...

Bugün arkadaşımla muhabbet ederken bu olayın çok komiğime gittiğini, hatta bazen önemli yerlerde İngilizce konuşurken çok zorlandığımı, gülmemek için kendimi zor tuttuğumu söylediğimde ''o zaman sana bir şey anlatayım mı?'' dedi ve Youtube'da yayında olan bir videodan bahsetti. Daha sonra bir Alman aksanıyla videoyu anlatmaya başladı. İnan bana sevgili okur gün boyu güldüm hala da hatırladıkça gülüyorum.

Bakınız sevgili dostlar hikaye şu şekilde başlıyor:

Alman bir sahil güvenlik memuru yeni işine başlamıştır ve işteki ilk gününde aniden bir acil yardım çağrısı alır...

Mayday Mayday we are sinking...

 Devamı videoda .. :)

Odamı Değiştiriyorum

Sevgili dostlar daha önce odamın ne kadar büyük olduğundan ve benim bu büyüklükteki bir odaya ihtiyacım olmadığından (bakınız odanın 3/4 lük kısmı boş), bu odaya bu kadar parayı boşu boşuna vermek istemediğimden, ev arkadaşlarımın ne kadar pis insanlar olduğundan, elli kere söylememe rağmen ne temizlik yapıp ne başka bir şeyle uğraşmadıklarından, bu sebeple mutfağı kullanamadığımdan, banyoyu kullanırken 2 kere düşündüğümden ve tüm bunlardan dolayı odamı değiştirmek istediğimden sizlere bahsetmiştim.

Bakınız şimdi ne oldu;

Artık evin bu kadar kirli olmasından ve bu kadar pis bir ortamda yaşamaktan resmen sıkılmıştım o kadar söylememe rağmen ev arkadaşlarım kıllarını kıpırdatmıyorlardı, en sonunda dayanamayıp, gidip yurdumuzdan sorumlu hanımefendiye(!) şikayet ettim. O da hausmeister beyefendiye(!) durumu iletmiş ve o gün posta kutusunda tüm ev halkına yazılmış bir ileti buldum ''ev çok pis temizleyin!'' tarzında bir şeyler yazıyordu. 4 gün içerisinde bu temizliğin yapılmaası gerekiyordu fakat gelin görün kimse kılını kıpırdatmadı. ''E sen neden temizlemiyorsun lan sen o evde yaşamıyormusun? ''diyenleriniz olabilir. Bu soruyu soran arkadaşlar bi siktirsin gitsin çok afedersin de sürekli milletin pisliğini mi temizleyelim olm ! (Bir kere temizledim, hayvan gibi zamanımı aldı. Temizledikten sonra herkesi uyardım, kapılara yazılar astım, listeler yaptım vs. ama kimse tınlamadı. Ayrıva bir de bunun üstüne o kadar uğraşıp temizlediğim ev iki gün sonra yine aynı hale geldi.Bu sorunlardan daha önce bahsetmiştim tekrar değinmek istemiyorum nelerle uğraşıp neleri temizlediğime önceki kayıtları açıp okuyabilirsiniz.

Her neyse efendim gelelim konumuza, 4 gün sonra Hausmesiter posta kutusundaki kağıdı alıp getirip banyo kapısına benim kağıtları astığım yerin hemen altına asmış. Bunun üstüne tam bir hafta geçti sevgili dostlar bi hafta sonra eve bi geldim baktım Vietnamlı arkadaş evi baştan aşağı temizlemiş burdan kendisine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz(!) Diğer Bangladeşli arkadaştan hiç bahsetmek istemiyorum.

Sevgili dostlar tüm bunlar olurken geldiğimden beri ben yurdumuzdan sorumlu hanımefendiye(!) sürekli odamı değiştirmek istediğimden bahsediyordum, gidip kontratımı da iptal etmiştim ve bana yeni bir oda bulacağına dair söz vermişti ve buldu da... Şimdiki odamdan daha küçük ve aylık 150 € ödeyebileceğim bir oda bulduğuna dair bir mail attı bana fakat bu odaya ocak ayının ilk günü geçebileceğimi söyledi. Bulduğu odanın sahibiyle gidip konuştum adam kasım ayının sonunda çıkmak istediğini söyledi. Ayrıca odayı ve evi gördüm gayet iyi, güzel, temiz bir ev ve yeteri kadar büyük bir oda tamam dedim olur ben kiralayayım burayı. O zaman yanıma gelin konuşalım dedi. Neyse efendim bugün gittim yanına dedim böyle böyle ocak ayında geçebilirsinz demişsinz ama ben mutfağımı kullanamyorum, banyomu kullanamıyorum vs. tüm sorunları saydım. Fakat 3 ay beklemek zorundasınız kural böyle dedi. Dedim ben odanın şuanki sahibiyle konuştum bu ayın sonunda çıkmak istiyormuş. Eğer ki sorun paraysa ben bu ay için de 200€ ödeyeyim yeni odama geçeyim dedim bir ay boş kalacağına ben oturayım dedim. Tamam o zaman haklısın dedi 200€ ödemene de gerek yok 1 Aralıkta yeni odana geçebilir ve Aralıktan itibaren 150€ ödemeye başlayabilirsin dedi. Yeni kontratı getirdi eskiyi yırttı yeniyi de imzaladık. Sonuç olarak artık resmi olarak yeni odamın kontratını elimde bulundurmaktayım.

Demek istediğim dostlar böyle bir amacınız var ise peşini bırakmayınız yurdunuzdan sorumlu kişiyi maillere boğunuz vs vs. sürekli üstüne gidiniz.

Hadi bakalım sağlıcakla...

Ausländerbehörde ve Bürgeramt

Tekrardan merhabalar sevgili dostlar sizlere daha önceden de Bürgeramt hakkında biraz bilgi vermiştim fakat aynı başlık altında bulunsunlar diye bu yazıma Bürgeramt'ı da dahil ediyorum.

Bürgeramt





Bakınız değerli okur Bürgeramt bizdeki muhtarlık gibi bir yer oluyor. Buraya nerede oturduğunuzu bildiriyorsunuz, yani residence registration yapıyorsunuz. Onlar da size bunun karşılığında Anmeldebestätigung veriyorlar. Bir nevi ikamet belgesi diyebiliriz.

Bakınız önemli bilgi, Bürgeramt'a ülkeye giriş yaptığınız andan itibaren bir hafta içinde gidip adresinizi bildirmeniz gerekiyor. Ayrıca buradan aldığınız bu Anmeldebestätigung size ülkeden çıkış yapana kadar lazım olacaktır kesinlikle saklayınız. Aynı zamanda dostlar Bürgeramt'a gidip saatlerinizi orada harcamak istemiyorsanız sabah erken saatlerde gidiniz. Gittiğinizde sıra numarası alıp sırada bekleyebilir ya da numaratöre cep telefon numaranızı verebilirsiniz sıranız geldiğinde numaratör size otomatik msj atacaktır.

Sıranız geldi içeri girdiniz görevli sizden pasaportunuzu ve kira kontratınızı isteyecek ve geri kalan herşeyi memur halledecek. Sevgili okur belgeni aldıktan sonra adını soyadını vs. her bilgiyi kontrol et çünkü yanlış yazabiliyorlar daha sonra tekrar gidip sırada saatler harcamaman için önemlidir. (Her sikimsonik şey gibi bu da başıma geldi tabi ki şüphen olmasın!)

Ausländerbehörde

Evet gençler bakınız burası gayet önemli Erasmus'a başvurduğunuzda size 90 günlük  D tipi Mult vize veriyorlar. "Ee biz 10 ay kalacağız neden 3 ay vize veriyorlar ki ?" diyen sevgili sabırsız arkadaşım bu yazacaklarım senin için iyi dinle. Şimdi sen 3 aylık vizeni aldın, ülkeye giriş yaptın daha sonra ülkeye giriş yaptığın andan itibaren 3 ay içinde Ausländerbehörde'ye gidip vizeni uzatman gerek bir nevi oturma izni alman gerek Almanca ismi Aufenthaltserlaubnis. 

Peki bunu nasıl yapacaksın? Bu işe önce sabah saat 6'da Ausländerbehörde'nin kapısında olmakla başlayabilirsin çünkü bana kimse söylemedi bunu, çok afedersin saat 7'de gittim ve işlerimi tam 3 saat içinde hallettim saat 10'da bitti işim!! Evet sıra gelmedi çünkü sabahın 7'sinde bile bir sürü insan sırada bekliyordu. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın Ausländerbehörde o gün 7'de açılıyordu.

Bakınız bunlar açık günler ve saatleri
Montag07:00 Uhr - 14:00 Uhr
Dienstag07:00 Uhr - 14:00 Uhr
Mittwochgeschlossen
 Donnerstag10:00 Uhr - 18:00 Uhr
Freitaggeschlossen

Neyse efendim tamam buraya gideceğiz ama yanımızda götürmemiz gereken belgeler neler ?

 - Üniversitenin size göndereceği yeşil formlardan birtanesi ( Bu yeşil formlar üniversitede hangi dönemlerde hangi fakültede öğrenci olduğunuzu kanıtlayan belgedir efendim. Okulunuza kayıt yaptırdığınız günden yaklaşık 1-2 hafta sonra size gönderilecektir)
-Geçerli bir pasaport
- Bürgeramt'tan alınan belge
- Sağlık sigortanızın olduğuna dair bir döküman (Almanyaya girmeden önce yaptırdığınız 3 aylık sigorta değil buraya dikkat efendim Almanyada yaptırdığınız aylık 60€ ödediğiniz sigorta)
- 2 biometrik fotograf
- Finansal açıdan yeterli olduğunuza dair kanıtınız
-Ve 60€ civarında bir para( Eğer Erasmus bursunuz varsa bu 60 € yu ödemiyorsunuz.!! İsterlerse burs belgenizi gösteriniz)

Evet efendim bütün belgelerimizi de topladık her şeyimiz hazır artık yola koyulabiliriz ama nereye gideceğiz tam adres ne ?

Landeseinwohneramt
Abt. Ausländerangelegenheiten Dienststelle
Friedrich-Krause-Ufer 24
133 53 Berlin
Tel. 030/ 90158-0
http://www.berlin.de/labo/auslaender/dienstleistungen/ Bu adresten de istediğiniz bilgiyi Türkçe olarak bulabilirsiniz

Evet sevgili okur gittik, içeri girdik fakat şimdi ne yapacağız? Önce gidip soyadımızın baş harfine göre nerede bekleyeceğimizi bulacak, daha sonra  bir sıra numarası alacağız tabi ki erken gittiysek çok beklemeden bizi çağıracaklar. İçeri girdiğinizde saat sabahın 7'si olmasına rağmen hayatınızda gördüğünüz en güler yüzlü en şirin memurla karşılaşacaksınız. Daha sonra size bu iş için gerekli belgeyi doldurup doldurmadığınız sorulacak tabi ki doldurmadınız ''hayır'' diyeceksiniz ve size Türkiye'de vize başvurusunda bulunurken doldurduğunuz belgenin aynısını verecekler ve size ''dışarıda doldurunuz, bittiğinde tekrar geliniz'' denecek. Doldurdunuz ve geri döndünüz, memur size sıra numaranızı geri verecek ve uzun bir bekleyişten sonra sıra numaranızı tekrar tabelada görünce gidip vizenizi alacaksınız.

Eğer ki okulunuzun tam olarak ne zaman bittiğini bilmiyorsanız görevliyle aranızda aynen şu diyalog geçebilir

 - E ben okulumun tam olarak ne zaman kapandığını bilmiyorum Erasmusum ben?
 + Aşağı yukarı bir tarih veremezmisin ?
 -Tam tarih olarak yazamam sorun olur mu ?
 +O zaman bir sene yaz gitsin bir şey olmaz.

Memurla aramda bu diyalog tamamen güleryüzlü bir şekilde aynen bu şekilde geçti. Demek istediğim bazı arkadaşlarım en son sınavı ne zamansa o günü yazmışlar böyle bir hata yapıp son gün geldiğinde iki ayağınızı bir ayakkabıya sokmayın derim. Vizenizi uzun alın. Korkmayın, anlatın derdinizi tamamen güleryüzlü bir şekilde sorununuza çözüm arayacaklardır emin olunuz.

Umarım yararlı olmuştur hadi bakalım sağlıcakla...

































27 Ekim 2010 Çarşamba

Dersler Başlar Dal Sarkar Dar Salkar Delsrer Başlar

Selamlar baylar bayanlar,

Derslerim resmi olarak geçen hafta başladı fakat hakkında ancak bugün yazabiliyorum. Bütün derslerim Almanca. Almancam gündelik dil için kendimi idare edecek kadar yeterli tamam ama derslerde prof.lar resmen saniyede 10 kelime konuşabiliyorlar, ayrıca bir de buna derslerdeki teknik terimler eklenince çok afedersin de çorba oluyor her şey.

Dersleri anlayabilmek tabi ki oldukça zor. Ders saati boyunca anlatılanlardan, aradan kelimeler seçebiliyorum tabi ki ama senin de anlayacağın üzere yeterli değil ama işin sevindirici tarafı  max 3-4 ay içinde bu sorunun üstesinden gelebilirim diye düşünüyorum günden güne dile olan kulak dolgunluğum artıyor ya da en azından ben öyle hissediyorum (bkz: kendini avutmak). Ne kadar yararlı olur bilmiyorum ama Almanca masal dinliyorum internetten fakat bu işi yaparken odaklanıp söyleneni anlamaya çalışmalı mıyım yoksa sadece dinlemek de kulak dolgunluğu açısından yeterli olur mu şuanda onu kestiremiyorum. Bu işi yapmanın en iyi yolu Almanca altyazılı, Almanca film izlemek sanırım bu konuda da araştırmalarım sürüyor. Neyse sevgili okur bu konuda çıkar yollar arıyorum kendime ve bulacağım rahat ol sen.

Gençler bu dil konusunda derslerimin prof.larıyla konuşuyorum bir tanesi dersleri Almanca takip etmem gerektiğini fakat sınavına ingilizce girebileceğimi söyledi bu konuda mutluyum lakin bir diğeri ki bu prof. iki dersime giriyor, sınavları sadece Almanca yaptığını söyledi ve tabi ki siz bilmiyorsunuz hemen söyleyeyim TU-Berlin'de ya da genelleme yapmadan  en azından TU-Berlin Gemi inşa Bölümünde sınavlar oral yapılıyor. ''E başka yerde anal mı yapılıyor?'' Sus lan terbiyesiz seni! Konumuza dönersek, sınavlarda prof.la karşılıklı konuşarak sınav oluyorsun ki biz bazı konuları ana dilimizde bile anlatmakta zorlanırken Almanca nasıl anlatacağım onu da merak etmiyor değilim. O Almanca öğrenilecek huleyn!

Sevgili okur burada eğer aldığın ders iki part ise yani örneğin " XYZ dersi I-II " diye geçiyorsa sen istersen birinci dönem sonunda  bu dersin birinci partından 45 dakikalık bir final sınavına, ikinci dönem de ikinci partından 45 dakikalık bir final sınavına girebiliyorsun fakat aynı zamanda istersen birinci dönem sınava girmeyip, ikinci dönem iki parttan birden 1 saatlik bir final sınavına girebiliyorsun. Aynı dersi aldığım Alman arkadaşların tavsiyesi iki dersi de alıp ikinci dönem ikisinden birden 1 saatlik final sınavına girmek yönünde ki burada herkes böyle yapıyor imiş. Sevgili dostlar bu konuda ben daha bi karar veremedim hangisinin benim açısından daha avantajlı olacağını şimdi kestiremiyorum bu konuyu daha iyi araştırıp öyle karar vereyim istiyorum.

Ayrıca burda bizdeki gibi otomasyon sistemi yok istediğin derse gidebiliyorsun. Sadece ilk derse gidip adını listeye yazman senin açından yararlı fakat bu adını listeye yazma işi bir derse kayıt anlamı taşımıyor sadece derslerde olan bitenden haberdar olma, hocalardan mail alabilmekle ilgili. Efendim ayrıca burada isis diye bir otomasyon sistemi mevcut bu sisteme girebilmek için hocaların belirlediği şifrelere ihtiyacınız var bunu da ilk derste elde ediyorsunuz. Ne işe yarar bu isis diyenleriniz olabilir. Bakınız dostlar bu sisteme hocalar derslerle ilgili dökümanları, derste üzerinde konuştuğu slaytları ve ders hakkındaki her türlü bilgiyi vs. ekliyorlar bu sayede siz de okula USB götürüp hocam bu slaytı alabilr miyim demiyorsunuz.

Gençler ayrıca bakınız size önemli bir bilgi vermek istiyorum, burada aldığınız yabancı dil kursunu ECTS olarak Learning Agreement'a ekleyebiliyoruz. Evet tamam her şey çok güzel hem dil öğren hem ECTS kazan vs. İyi de ulan bu kurslar için internetten online kayıt olmamız gerekiyor imiş kimse çıkıp da bunu bana söyemedi ne üniversiteden bana mail geldi, ne de Erasmus toplantısında bunu bize söylediler. Sonuç olarak ilk etapta ben bu kursu alamadım sevgili okur. Fakat şöyle de bir durum var ki online kayıt yaptırsan bile ilk derse gitmezsen yerini kayıt yaptırmasa da o derse gelen ve o dersi gerçekten isteyen başka biri alabiliyor. Ben de bunlardan ve dersi kaptım. Nihahaha! Gelseydiniz ulan dersinize siz de...

Şu anda dersler hakkında aklıma başka bir şey gelmiyor şimdilik hoşçakalın ilerde bi gelişme olursa ya da aklıma başka bir şeyler gelirse bu yazıyı editlerim.

Hadi kalın sağlıcakla...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Gezmece Tozmaca

Sevgili dostlar tüm bunları yaparken aynı zamanda tarihi mekanları da gezmeye çalışıyorum. Çıktık bir gün, görebileceğimiz kadar mekan görüp geri eve geldik...

Bu geziden çok fazla tarihi bilgi verip sizleri sıkmak istemiyorum açıkcası. Bakınız o günden ufak ufak notlar ve fotolar...

Tiergarten'daki Bismarck heykeli. Kendileri Alman birliğinin kurucusudur efendim ayrıca Alman imparatorluğunun Avrupa'ya yerleşmesinde hak sahibidir. (Çok biliyormuş gibi konuşuyorum da bunlar hep wiki bilgisi çaktırmayın!)


Evet sırada Schloss Bellevue var. Burası Alman başkanının resmi sarayıdır efendim. 1786’da Büyük Friedrich’in kardeşi Prusya Prensi Ferdinand için özel olarak yapılmış olup 3 kanatlıdır. Ayrıca bu bina Almanya'nın ilk neoklasik yapısı imiş efendim. Buyrunuz...



Sevgili dostlar sırada Berliner Dom var. Mimarisine hayran kalmamak elde değil gerçekten (mest olmuş(!)) Berlin'in sembolleri arasında gösterilen bu Katedral Kaiser Wilhelm II. tarafindan 1894–1905 yillari arasinda yaptırılmış bilginize...




Bakınız bu da içerden bir görüntü. Benim çektiklerimin kalitesi iyi olmadığından internetten bir foto koyuyorum:


Sırada Brandenburger Tor var. 1989 tarihine kadar şehrin doğu batı olarak ayrılmasını simgeleyen bu kale aynı zamanda şehrin ayakta kalabilmiş tek kalesi ünvanını elinde bulundurmaktadır. 22 aralık 1989 tarihinde birleşmiş özgür Berlin'in sembolü konumuna gelmiştir. Ayrıca kapının üzerindeki heykelin adı Quadriga dır. Kameram kaliteli olmadığından fotolar pek iyi değil kusura bakmayınız...


Sevgili okur seni sıkmamak adına gün içinde karşılaştığım ilginç şeylerden de bahsetmek istiyorum. Bakınız bu adam elindeki iki çubuk arasına bağladığı iplerle devasa baloncuklar çıkarıyor oturup bi 10 dakika onu izledim gayet de eğlenceliydi. (Şaka len şaka! Direk yoluma devam ettim heh...)



Hemen bu adamın 5 metre ilerisinde de su dolu bardakların üzerinde parmaklarını gezdirerek müzik yapan bir adam vardı. Adam ilk olarak kendi çaldı fakat sonradan playback yaptı farketmedim sanmasın...


Bakınız dostlar sırada Reichstag var. Efendim bu bina Alman Parlamentosunun toplandığı yerdir. Fazla bir numarası olmamakla birlikte bahçesinde pazar günleri piknik misali insanlar oturmaktadır. Ayrıca binanın girişinde "Dem Deutschen Volke" yazmaktadır ki bu da Alman halkına ithafen tarzında bir anlam taşımaktadır.

Makinemin pili bittiği için bu saatlerde gezdiğim yerlerin resmini çekemedim sevgili dostlar bu sebeple bu da internetten alınma bir foto kusura bakmamış gibi yapın...



Bu gezi sırasında bir bisiklet gördüm ki bisiklet demeye bin şahit de yetmez sanıyorum. 4 kişilik bir bisiklet kişi başı 1€ verip kısa bir eğlence turu yapabiliyorsunuz. Denemedim ama açıkcası denemek isterdim. Bakınız şöyle birşey;


Sadce bisiklet kiralamakla kalmayıp aynı zamanda Cora-Berliner Sraße'de antik arabalar da kiralayabiliyorsunuz. Eğer 1970'lerden bir polis arabasına binmek isterseniz bir saatine cüzi bir miktar verip aracın keyfini çıkarabilirsiniz. Ya da günlük kiralayıp şehir turu yapabilirsiniz. Seçenekler sadece bu arabayla kalmıyor tabi ki bunun gibi bir sürü seçeneğin var hangisini istersen artık...



Efendim aynı zamanda bu meydanda Cora-Berliner Straße 1'de Avrupa'da öldürülen Yahudileri hatırlamak için büyük bir anıt bulunuyor bu anıt  yüzlerce dikilitaştan oluşuyor ve aynı zamanda bu anıtların altında bir müze mevcut. Bakınız tam ismi "The Memorial To The Murdered Jews Of  Europe"

Efendim bu anıt tam olarak gökyüzünden aşağıdaki gibi görünüyor. Yine kameramın pili bitmesi dolayısıyla benim kameramdan çekilmiş değil tekrar kusura bakmamanızı diliyorum buyrunuz:


Aynı zamanda bu dikili taşların yakınından nasıl bir görüntü  olduğunu anlayabilmeniz için bir de şöyle bir foto ekleyeyim:


Ayrıca hepsi farklı uzunlukta olan bu dikilitaşların bazıları gökyüzüne tam dik uzanmamakta. Yani topografik eğrilerine baktığınızda üstüste binen birçok çizgiyle karşılaşabilirsiniz.

Sevgili dostlar son olarak içerde müzede çektiğim bir fotoyu eklemek istiyorum izninle. Bu fotoya dikaktli bak sevgili okur gaz odalarında öldürülen Yahudilerin iş makineleriyle bir araya toplanışı...

Sokarım böyle insanlığa dedirten bir manzara...



Berlin'e gelip de bu müzeye giren arkadaşlar bu müzede kesinlikle en az bir saatinizi harcayınız. Sadece fotolara bakıp geçmek yerine yazılı her mektubu okuyunuz, her videoyu izleyiniz sevgili dostlar. Yahudi katliamıyla ilgili bir çok film izledim fakat hiçbiri bu müzede bulunmak kadar etkileyici değildi.

Son olarak müzeye giriş ücretsiz, kesinlikle gidilesi görülesi bir yer şiddetle tavsiye edilir...

Efendim aynı zamanda burada Yıkılan Berlin duvarından parçalar da sergileniyor bakınız iki tanesi:


Berlin duvarındaki fotoların, graffitilerin duvar yıkılmadan önceki restorasyonsuz hallerini ve daha fazlasını bulabileceğiniz bir web sitesi buyrunuz:

http://www.berlinwallart.com/webdev/gallery.html

Sevgili okur bugünlük bu kadar yeter sanıyorum biriktirince gerçekten çok zor oluyor yazmak.
Daha yazacak bir sürü şey var  fakat onlar da sonraya kalsınlar. Bu yazımı da burada sonlandırıyorum Bir sonraki sefere görüşmek üzere.

Hadi kalın sağlıcakla...
      

The Weinerei (Forum)

Efendim tekrardan merhabalar,

Sizlere Berlin'deki The weinerei (Forum) isimli şirin bardan bahsetmek istiyorum. Bu bar ye, iç ne kadar istersen öde prensibiyle çalışıyor. Ben oraya gider kafama göre içer sarhoş olurum hiç para da vermeden gelirim mantığı kimsede yok bu mekanda arkadaşlar. İnsanlar medenice gelip ilk kadehleri için 2.5€ ödeyip  mum ışığında istediği marka şarabı istediği kadar içip daha sonra çıkarken bahşiş kavanozuna gönlünden ne koparsa bırakıp çıkıyor. (Yalnız bu söylediğimi insanlar yapıyor, öğrenci para ödemez olum!)
Evet aynen böyle gönlünden ne koparsa...

Dostlar  bunu bir şişe şarap alıp onu içmek gibi düşünmeyiniz, şöyle ki masanın üzerindeki onlarca çeşit şaraptan istediğini seçip içebilirsin. İçerde dünyanın her yerinden şarap bulmak mümkün fakat ben bir Türk markasına rastlayamadım. He beğenilmiyor mudur yoksa biz yurt dışına gönderim yapmıyor muyuz işin bu kısmını bilmiyorum ama dünyanın her bir yanından onlarca marka şarabın içinde Bir Türk markası görememek de acı bi durum.

Gençler ayrıca mekanda gayet güzel müzikler çalıyor gidilesi görülesi bir yer tavsiye edilir...
Efendim barımız  Fehrbelliner Straße 57..(Veteranenstr köşesinde) bulunuyor.

Ayrıca son olarak sevgili okur sana bir tavsiyede bulunmak istiyorum, şaraptan anladığım falan yok açıkcası fakat bu şarabı kesinlikle denemelisin. Kendisi bir beyaz şaraptır efendim buyrunuz;

(Vinha Real Vinho Verde)

Bu yazıma da burada izninizle son veriyorum tekrardan görüşmek üzere...

Hadi Sağlıcakla Kalın...


Watergate...

Evet efendim sizlere Berlin'in gözde gece klüplerinden biri olan Watergate'den biraz bahsetmek istiyorum. İçeride foto çekmek yasak sevgili dostlar bu nedenle foto çekemedim fakat ne olduğunu nasıl bir yerde olduğunu görebilesiniz diye internetten bir kaç foto indirip onları koyuyorum affediniz...




Bu yularıda gördüğünüz nehir kıyısındaki renkli mekan Watergate efendim, bu foto karşısındaki köprüden çekilmiş bir manzarası aynı zamanda içerden çekilmiş bir kaç foto daha ekleyip sonradan mekan hakkında bilgi vermek istiyorum izninizle...




Soldaki foto nehire sıfır terasından çekilmiş mekanı ve dışarıdaki manzarayı gösteriyor.
Ortadaki foto terastan çekilmiş manzara.
Kırmızılı foto da anlaşılacağı üzere içeriden bir görüntü sevgili dostlar...

Mekana girerken gayet bildiğiniz sıra beklemeniz gerekiyor, ayrıca 3 kişiden fazla bir grubun varsa içeri girme olasılığın fazlasıyla düşük. 3 kşiden fazla bir grupla gittiyseniz grubunuzu 3erli gruplara ayırıp birbirinizi tanımıyormuş gibi yapınız. (Denendi çalışıyor!)

Mekana giriş 12€ gençler içeride birşey içmezseniz verdiğiniz para muhteşem manzaralı bir mekanda dünyaca ünlü DJ lerin yaptığı müzikle  dans etmeye değer diye düşünüyorum. (Değmez!!)

İçeri girerken kolunuza bildiğiniz amele damgası yerine kızılötesi damga vuruluyor  dışarı çıkıp tekrar girmek istediğinizde kızılötesi ışıkla bu damga kontrol ediliyor.

Mekan iki katlı, iki katında da aynı tarzda farklı müzikler mevcut biz gittiğimizde mekanda Ellen Allien vardı. Müzik tarzı hiç değişiyor mu değişmiyor mu bu konu hakkında bir bilgim yok ama sanırım sürekli elektronik müzik mevcut.

Gidilesi görülesi bir mekan tavsiye edilir efendim...

Ülke ve İnsanları Hakkında Bilgi

Sevgili dostlar size biraz Alman halkından,Almanya'da yaşamdan vs.  bahsetmek istiyorum.

Bakınız güzel insanlar ben hayatımda bu kadar rahat insanlar görmedim. Otobüste, trende her yerde isteyen kafasına göre takılabiliyor. Şöyle ki; isteyen trene otobüse köpeğiyle biniyor, isteyen eğer hastaysa beyninin tamamını dışarı çıkarabilcek bir basınçla peçeteye burnunu boşaltma girişiminde bulunuyor. Evet evet aynen böyle sevgili dostlar. Ulan kimse de dönüp yahu kardeşim sen ne yapıyorsun demiyor. Gerçi dünya böyle olmalı bunlar doğal ihtiyaçlar.

Akşam saatlerinde trenler ağzına kadar dolu oluyor sevgili okur ve genelde yaşlı başlı insanlar işinden dönen insanlar falan ama bakınız şöyle bir olay var herkes yine kafasına göre bağırarak konuşabiliyor, deliler gibi bağırarak kahkaha atabiliyor. Aynen yine kimse dönüp de beni rahatsız ediyorsun yorgunum falanım da filanım demiyor, herkes normal karşılıyor. Türkiye'de olsa yemediğimiz laf kalmaz belki otobüsten bile atılırız. Bu konuda söylemem gereken şey şu ki Alman yaşlıları Türk yaşlılarına göre daha bi sabırlılar sanırım.

Bir de trenler hakkında şöyle bir olay da var kimse yaşlılara yer vermiyor arkadaş. Yer vermeyi bırak, millet kendi çantasını da bir insanmışcasına koltuğun birine oturtuyor kimse de çıkıp orada çantanın yerine ben oturabilir miyim demiyor ben de bunu anlamıyorum. Bi kavga çıkcek ama du bakali.

Evet gençler Alman halkı deli gibi bisiklete biniyor 7'den 70'e herkes bisiklet üzerinde.Yalnız buraya dikkat bu tabiri mecaz kullanmıyorum tam olrak 70 yaşında bembeyaz saçlı bir babanneyi ya da anneanneyi bisiklet üzerinde alışverişe giderken ya da bisikletiyle beraber trene binerken görebilirsiniz. Burada herkes bisiklete biniyor sevgili dostlar ben de bir tane alacağım ama kışın geçmesini bekliyorum gayet de ucuz bisikletler 40-50 euro arası çalışır vaziyette antika bir bisiklet bulabilrsinz.

Evet efendim bütün bunların yanında şunu da söylemek gerekir ki bu ülkede herkes bir şey okuyor arkadaş trende eli boş birini görmedim ben daha bugüne kadar. Bir durak bile gidecek olsa adam açıyor kitabını üç beş cümle okuyor. Ben de elimde sözlük aldığım 6-10 yaş arası çocuk kitaplarını okuyorum heh... Çocuk kitabı okuyor diyip de gülme hiç öyle gayet de zor kitaplar, resimli falan işte. Boyama kitabı gibi...

Bakınız sevgili gençler size bir şeyden bahsetmek istiyorum, burada çok saçma bir banyo ve tuvalet sistemi var. Adamların kafası çalışmıyor mu yoksa bilerek gıcıklığına mı yapmışlar bilmiyorum ama bir klozet sistemi var üşenmedim şimdi gidip fotosunu çektim.


Şimdi bu deliğin bu kadar önde olmasının amacı nedir yani? Çok afdersin ben tuvaletimi yaptıktan sonra ne çıkardım diye bakmak isteyen mi var onu da anlamadım. He şu da var çok afdersin de küçük tuvaletimizi yaparken deliği nasıl tutturalım biz şimdi yani? Olmaz sevgili okur saçma sapan bir sistem yani! Olmaz! Böyle olmaz bu işler!

Ayrıca bu sadce benim yurdumda mı var yoksa her yerde mi mevcut bilmiyorum ama eğer ki her evde mevcutsa vay bu memleketin haline. Bakınız şimdi diğelim ki siz banyonuzu yıkamak istediniz. Yıkadıktan sonra suyun gideceği bir gider yok sevgili okur yıkadıktan sonra bir o suyu temizlemekle uğraşıyorsunuz. Evet yıkadım da biliyorum olum. İki saat süngerle o yerdeki suyu temizleyeme çalışanlar anlar benim halimden... Sağolsunlar iki ev arkadşım var öyle bir temizler ki (!) 1 senedir temizlememişler banyoyu baktım olcak gibi değil kendim temizledim adam ettim. 2 saatimi aldı. Ah Ayten bir bilsen nelerle uğraştım, yerler bildiğin çamur olmuş, saçlarla falan beraber katman oluşmuş artık. Lavabonun üzeri sümük mü dersin sabun mu dersin traş köpüğü mü dersin herşey mevcuttu yani. Şimdi hastalık kapıcam korkusuyla gittim temizledim ama temizlerken de hastalık kapmış olabilrim yani o kadar iğrençti yemin ederim. Banyoya girmeye korkuyodum olum o kadar berbat bi hali vardı.

Şimdi temizledim kapıya da yazdım bunları bunları yapmayın falan da filan. İki gndür iyiler eğer yine aynı olay olursa direk şikayete giderim bu pisliğin içinde yaşanmaz olum bu ne amk.




Tuvaletten başlamışken, bir de bu kadar rahat bir millet demişken burada  tüm umumi erkek tuvaletlerinde olan bir saçmalığa daha değinmek istiyorum. Bu ülkede pisuvarlar arasında paravan yok! Tuvaletini yaparken çok afdersin milletin pipisini görüyosun. He ben kimsenin özeline girmek istemiyorum diyorsan o da senin tercihin ama onun da evine gidene kadar prostat olma garantisi var çünkü her umumi tuvalette klozet yok. He bir de inadına pisuvarlar birbirine o kadar yakın ki tasarlayan gay midir nedir çözemedim...


Gençler bu yazı fotolardan dolayı sadece tuvaletler hakkındaymış gibi görünse de içinde gayet normal şeyler de barındırıyor. Sizlere bir de şundan bahsetmek istiyorum bakınız yurduma çok yakın (Landsberger Allee ) 50 metrelik bir olimpik havuz mevcut normalde giriş 2.5€ fakat yurttan bir görevliyle gittiğinizde  öğrenci olduğunuz için 1€ sevgili dostlar. Giriş ücretini ödedikten sonra istediğiniz kadar kalabiliyorsunuz içeride buyrunuz bu da adresi

Schwimm- und Sprunghalle im Europasportpark SSE
Paul-Heyse-Straße 26
10407  Berlin 
Hadi görüşürük gari...



                                 

Depozit Otomatı ve Telefon

Sevgili okur bu arada sana okuldaki bir telefondan ve bir depozit otomatından bahsetmek istiyorum. Bakınız şöyle bir makine mevcut;



Bu makine şöyle çalışıyor; içtiğiniz herhangi bir plastik şişeli içeceği bitirdikten sonra şişeyi getirip bu arkadaşa veriyoruz o da bize şişe başına 15-20 cent arası bir para veriyor gençler.

Bu arada telefondan bashetmek istiyorum dedim ama telefonun pek de bahsedicelek bir tarafı olmadığını şimdi anladım aklıma hakkında yazacak bir şey gelmiyor ama sadece hoşuma gitti işte gayet komik ayrıca.

                                                             

   
Koskoca üniversite buraya koyacak başka telefon bulamadı mı bilmiyorum ama gayet hoş bi görüntü.

Alexander Platz

Sevgili okur uzun zamandır görüşemiyoruz malum yapılması gereken işleri yapmaktan sana zaman ayıramadım öncelikle bu konuda kusuruma bakmamanı rica ediyorum.

Şimdi gelelim bu zaman zarfında neler yapıp nereleri gezip neler gördüğümüze. Yaptığım her şeyi buraya yazamayacağım çünkü not almadım yaparken pek fazla, dolayısıyla hatırladığım kadarıyla ve fotograf makinemdeki fotoların bana hatırlattığı kadarıyla yazacağım artık idare ediver...

Evet sevgili okur sana öncelikle Alexanderplatzdan bahsetmek istiyorum. Meydan Mitte'de bulunuyor ismini Rus imparator I.Aleksandr'dan almaktadır efendim aynı zamanda meydanda Fernsehturm ve Weltzeituhr bulunmakta. Meydanın Fernsehturmdan çekilmiş bir fotografını göstermek istiyorum size ama bu fotografı ben çekemedim çünkü bu kuleye çıkmanın oldukça pahalı olduğu söyleniyor neyse efendim buyrun görüntü...



Efendim bu Alexanderplatzda bir de bildiğiniz pazar bulunmakta bizm ramazanlarda açılan ufak ağaç ev dükkanlar gibi dükkanlar var gayet şirin bir görüntü gidilesi gezilesi...

Evet sevgili dostlar meydanın fazla bi numarası yok açıkcası gelelim meydanda bulunan Fernsehturm ve Weltzeituhr'a, sevgili gençler önce ikisinin de bir arada bulunduğu gayet güzel bi foto var elimde onu sizinle paylaşayım isterim.

Efendim siz güzel insanlara öncelikle bu fotoda arkada bulunan  Fernsehturm'dan bahsetmek istiyorum. Şöyle ki; kule isminden de anlaşılacağı üzere bildiğimiz TV kulesi, yükesekliği üzerindeki antenle birlikte 368 metre imiş aynı zamanda kule Almanya'nın en yüksek Avrupa'nın da en yüksek 4. kulesi imiş sevgili dostlar. Kulenin tepesindeki kürenin içinde Bir restaurant olduğu söyleniyor ayrıca tam olarak gidip denemedim ama siz burada yemek yerken aynı zamanda etrafınızda 360 derece dönerek şehri gece ışıklar altında seyredebiliyormuşsunuz efendim. Benim restauranta verecek o kadar çok param yok diyorsanız yine az bir miktar olmayan fiyatı ödeyerek sadce kulenin tepesinde 360 derece dönmeye de gidebilirsiniz. Gittik gördük pek de bi numarası yok aslında bilginize...

Kulenin önünde gördüğünüz bu silindirin ismi de efendim Weltzeituhr.Dünyanın çeşitli kentlerindeki saatleri gösterebildiği hurafesi dolaşıyor ortalıkta ama yersen...

Efendim bu Weltzeituhr'un elimde bir de gece çekilmiş fotosu mevcut fakat benim kameramdan olduğu için guzel bir görüntü elde edemedik kusra bakmayınız...

Buyrunuz efendim;
                                               

Sevgili okur Alexanderplatz hakkındaki yazımı burada bitiriyorum yaklaşık bi 20 dakika içinde tekrardan görüşmek üzere. Çamaşırhaneye gitmem gerek hemen geliyorum bekle burda!

Hadi bakalım...

8 Ekim 2010 Cuma

Okul... Maç... Parti... Falan da Filan

Evet sevgili dostlar dünden kalmanın yorgunluğuyla hala uyuyorken telefonuma bir mesaj geldi "Are you going to meet us at 11" ben gece saat 5'te uyudum ve sabah 10'da bu msj geldi. Kalkıp hazırlandım, duşumu aldım, çıktım dışarı 5 saatlik uykuyla adeta uyurgezer gibi okula gittim. Bu arada siz güzel insanlara okuldan da biraz bahsetmek istiyorum izninizle. Bir çok binasıyla gayet tarihi ve gayet güzel mimariye sahip efendim. Tiergarten'da belli bir alanda  okulun fakültelerini görebilirsiniz. Ayrıca okul da gayet yeşil bir ortam içinde bulunmakta. Daha sadece bir fotografını çekebildim fakat sonraları güncelleme yapacağım şimdilik elimdeki tek foto olan ana binanın girişini göstereyim. (azıcık ucundan...)



Nese okulda önce yemekhanede yemek yedik. Yemekhane diyorum da sen inanma bana bildiğin 5 yıldızlı otel restaurantı bi kuş sütü eksik açık büfe. Her şeyin fiyatı üzerinde yazıyor aralarından istediğini seçip kasaya gelip ödemeni yapıyorsun sonra afiyet olsun sevgili okur. He öyle 5 yıldızlı falan dedim diye pahalı sanmayasın sakın tepsini doldur ağzına kadar 3€ ödeyip al. Evet aynen böyle. Türkiyedeki gibi pişmemiş köfteye, su gibi çorbaya, çok afedersiniz sümüklü bamyaya 2 lira ödemenize gerek yok. (Almanlar yapıyo abi yeaağ!)

Nese efendim siz güzel insanlara daha önceden Deutsche Bank'ta bloke hesap açtırdığımı söylemiştim. Yemeğimizi de yedikten sonra Deutsche Bank'a banka kartı başvurumuzu yapmak için gittik İngilizce Almanca karışık konuşup anlaştık efenim. Burada daha önce de söylediğimiz gibi bize Bürgerämt'dan aldığımız ikametgah gibi bir belgeyi (Anmeldebestätigung) sordular. Nese banka kartımızın bir hafta içinde posta kutumuzda olacağını söylediler biz de inanıp, güvenip, imzayı atıp, çıktık efendim.

Daha sonra ordan Sparkasse denen bankaya gittik nedeni gerçekten çok komik. Eğer senin bankada hesabın varsa ve yanında başka bir arkadaşını hesap açmaya götürürsen banka sana 25€ veriyor. Şaka değil lan yanlış duymadınız aynen böyle. 25€ heh... Banka herhangi bir kontrat da imzalatmıyor sana işin güzel tarafı da bu sanırım. Türkiye'de olsa inan bana millet bunu işe çevirirdi. ''Ne iş yapıyorsun ?'' ''bankaya adam götürüyorum, kişi başı 25€ alıyorum'' Ooh kıyakmış. Biz de bu fırsattan faydalanmak adına 3 arkadaş Sparkasse'ye gittik ve hesap açtırdık, şimdilik 50€ ortak paramız var.

Bu arada sevgili okur konu açılmışken  söylemek istediğim çok önemli bir şey var ki o da şudur Sparkasse swift için kesinti yapmıyormuş buna pek de inanasım gelmedi açıkcası çünkü 3 ayrı şubeye birden sordum üçü de farklı şeyler söyledi bu konu hakkında. En sonuncusu en kötü 12.5 euro kesilir ama kesilmeyebilir de dedi. Bu sorunun cevabını tam olarak bulamadım ama bulduğum zaman seni bilgilendireceğim merak etme...
Efendim Sparkasse ile de işimiz bittikten sonra FrankFurter Allee'de Ring center denen bir alışveriş merkezi mevcut oraya gittik. Real'e girdim ve kendime bir ufak ütü, ufak saç kurutma makinesi bir de yastık aldım 20 € ödedim sevgili dostlar. Hepsi de işimi görüyor gayet ufak mufak demeyip marifete bakmak lazım Neyse efendim oradan da çıktıktan sonrayurda döndük, biraz uzanıp, dinlenip, anamızla babamızla ve sevdiceğimizle konuşup hasret giderdikten sonra akşamki maça gitmek için yola koyulduk sevgili okur.

Oranienstraße'de kurulan dev ekrana gittik fakat gittiğimizde polisler tüm yolları kapamışlardı içeri giremedik. Sevgili okur sana şunu söyleyeyim berlinin neredeyse yarısı Türkmüş ben bunu orda anladım. Arkadaş bu nasıl bir Türk selidir? Bu nasıl bir istiladır ? Bir foto çektim fakat makinem sadce bu büyük ekranın bulunduğu mekanın çok küçük bir parçasını çekebildi. Diğer her tarafta Almanlar Türkler sokaklar ağzına kadar Türk dolu sevgili dostlar, hep beraber maçı izlemek için biryer arıyorlar.


Nese maçın ilk yarısını bir Irısh Pub'ın penceresinden bakarak mülteci gibi izledikten sonra ikinci yarı için bir Nijerya barına girdik ordan devam ettik. 3. golü de yedikten sonra mekanı terkettik sevgili dostlar ve akşamki Klosterstraße'de WBF  adlı bardaki Erasmus partisi için diğer arkadaşlarla buluşmak üzere yola koyulduk ailecek buluştuktan sonra mekana gittik, eğlendik, içtik çeşitli biralar denedik, çeşitli insanlarla tanıştık, muhabbet ettik vs. vs.

Hadi Bakalım görüşmek üzere...

7 Ekim 2010 Perşembe

Eastgate Yurt ve Doğa

Efendim tüm bunların yanında bir de Bürgeræmt denen (bizdeki muhtarlık gibi biryer) vatandaşlık bürosuna gidip kaydınızı yaptırmanız gerekiyor. Bunlardan bir tanesi de Marzahn'da efendim. Ayrıca bu kayıt sizin için çok önemli çünkü banka hesabı açarken, oturma izni için vs gerekli olacaktır.

Ayrıca Bürgeramtla ilgili bişi daha söylemek istiyorum, bir sistem mevcut sevgili dostlar o da şöyle ki numaratörden numaranızı aldıktan sonra numaratöre telefonunuzu veriyorsunuz ve sıranız geldiğinde numaratör size mesaj yolluyor, bu sayede saatlerce sıra beklemeniz gerekmiyor. Evet saatlerce diyorum çünkü Burgeræmt'da bu gayet normal.

Bu işimizi de hallettikten sonra Marzahn'da bulunan Eastgate alışveriş merkezinde Satürn elektronik markete girip kendime bir Alman telefon numarası aldım sevgili okur, operatörün adı "Bladu.de" Buradaki herkes en uygun hattın bu olduğunu söyledi, ben de gidip onu aldım. Şöyle ki 10€ ödeyip simkart alıyorsunuz ve içinde size kullanmanız için 10 € yüklü geliyor yani hattı ücretsiz almış oluyorsunuz. Ayrıca gayet uygun fiyatlandırması mevcut herkese tavsiye ederiz.

Neyse efendim bu işimizi de hallettikten sonra karnımızı doyurmak için gidip  ChinaPfanne yedik. Gayet güzel, leziz bi Asya yemeği kendileri. Bildiğin Noodle da çaktırma!





Yemeğimizi de yedikten sonra sevgili dostlar, yurdumuzda yemek için bişiler almaya markete girdik , bu arada yurt demişken sizlere biraz yurdumdan bahsetmek istiyorum gençler;

Neredeyse ormanın içinde denebilecek kadar yeşil bi ortamda, şehir merkezinden biraz uzakta hatta öyle bir uzaktaki etrafta koyun parkı var öyle bi uzakta yani... Nese efendim gayet şirin insana huzur veren bi ortamı var yurdumuzun. Gerçi yurt diyorum da bir apartman dairesi düşünün, 2 oda+1 salon, şimdi sevgili okur bu salonda ben kalıyorum diğer bi odada Bangladeşli bir arkadaş kalıyor diğer bir odada da Vinetnamlı bir arkadaş kalıyor mutfağımız ve banyo tuvaletimiz bu üç kişi için ortak öyle bir yurt. Ayrıca yurtla ilgili çok hayret ettiğim bir olay var ki o da şudur; sevgili okur herkesin oda anahtarı dışardaki ana kapıyı açabiliyor hatta ve hatta bu anahtarlar tüm ana kapıları açabiliyor ama kimsenin anahtarı kendi odasından başka kapıyı açamıyor. Gülmeyin olum kafam karıştı. Sevgili canlar yurdumuzla ilgili tek sorunumuz internetimizin olmamasıdır. Herkes kendi internetini kendisi almak zorunda, bu internet için de Alice isimli provider gayet uygun deniliyor fakat daha başvuramadım. Açılış parasıdır, ilk taksittir vs. bir sürü işi var. Bekletiyorum onu biraz sizlere böyle cafelerden yazıyorum biraz idare edin...

Bakınız bu da koyun parkı;

                                       

Sevgili gençler yurdumuz neredeye ormanın içinde dedik, biraz da bu orman tarafından bahsedelim, İnsana bu kadar huzur veren bi ortam daha yoktur sanıyorum, yemyeşil sevgili okur. Tram denen ulaşım aracının istasyonu aşağıda görülen manzaraya sahip. İşin orman tarafı bek bir görünmemiş ama anladınız siz onu zeki insanlarsınız...


Nese efendim sabah kahvaltıda ve akşam yemeğinde yemek üzere yiyecek bişiler almak için bir markete girdik alışverişimizi yaptıktan sonra yola koyulduk yurdumuza geldik ve akşam  Prenzlauerberg de NBI denen barda International partide tanıyabildiğimiz kadar insan tanımaya çalıştık. Yunanistan'dan, İtalya'dan, İspanya'dan, Polonya' dan,Amerika'dan vs. vs. Açıkcası dünyanın her tarafından insanla muhabbet etme şansınız var. Bildiğiniz kültür kaynaşması. İstediğiniz kültür hakkında istediğiniz her şeyi öğrenebilirsiniz öyle de güzel bir ortam.

Hadi bakalım sağlıcakla kalın...