25 Mayıs 2011 Çarşamba

World Business Dialogue

Evet sevgili gençler artık sizlere World Business Dialogue efsanesinden bahsetmenin vakti geldi sanıyorum.Yazıma başlarken WBD hakkında daha önce yaptığım bir yorumu buraya aynen kopyala yapıştır yaparak,yazının ana fikrini vermek istiyorum öncelikle...
"14th WBD was my first, but absolutely not the last time... That was amazing guys! That was not so formal, but also not so informal. That was like jelly! Not liquid, but also not solid... Anyway that was amazing, thank you very much for everything... See you next year."

Evet Sevgili dostlar, ''iyi de arkadaşım WBD nedir? Hele bir açıkla yahu!'' dediğinizi duyar gibiyim o yüzden uzatmadan başlıyorum hemen.

Efendim WBD bu yıl genel hatlarıyla 15-16-17 Mart tarihleri arasında Almanya'nın Köln şehrinde, Köln Üniversitesi tarafından yaklaşık olarak 25 yıldır düzenlenen ve Avrupa'nın en büyük öğrenci organizasyonu olarak dünyaya nam salmış, iş dünyasının otuza yakın önemli ismini 2 gün boyunca, 60 farklı ülkeden 300 öğrenci ve 300 profesyonel ile buluşturan güzide organizasyondur.

Bu organizasyonda her yıl farklı bir tema ele alınıp, bu tema üzerinden seçilen alt başlıklarla yürütülen 4 farklı muhteşem panel, ve buna ek olarak birçok keynote, söyleşi ve aynı zamanda tüm bunlara da ek olarak business yoga, rotation dinner gibi güzel ve ilginç aktiviteler bulunmaktadır efenim. Normal zamanda dinlemeyi, konuşmayı bırakın internet üzerinden bile kendilerine ulaşamayacağınız insanların tecrübelerini, anlattılarını, verdikleri değerli bilgileri dinlemek inanın paha biçilemez.

16-17 Mart tarihleri arasında paneller, keynotelar, söyleşiler vs. yapılırken gençler aynı zamanda ayın 15inde kariyer fuarı bulunmaktadır ki bir çok önemli sektörden önemli şirketlerin katıldığı bu fuar vasıtasıyla iş dünyasının önemli isimleriyle iletişim kurabilmenin yanında, bu şirketlerin uzmanlarıyla bir araya gelmek ve staj-iş başvurularında bulunabilmek mümkündür.

Yukarıda da bahsettiğim üzere bu organizasyon formal olduğu kadar aynı zamanda olabildiğince de informaldı efendim. Şöyle ki; sizlere 13 Mart, 14 Mart ve 18 Mart tarihlerinde çeşitli şehir gezileri ( gezilmesi gereken turistik yerler), ve bunun yanı sıra şehirdeki önemli firmalarda ( Ford, Lanxess, DHLvs.) gezi fırsatları sunuluyor. Aynı zamanda tüm bunlara da ek olarak resmi bir günü aniden informal yapan 16 ve 17 Mart gün sonu partileri oluyor efendim.

Katılım ücreti (paneller, 4-5 günlük konaklama, 4 günlük yiyecek masrafları) normalde 100€ dur. Fakat eğer ki organizasyonun planlandığı süre zarfında Almanya'da öğrenci durumunda iseniz ( Erasmus dahil ) katılım ücreti 50€ oluyor. Aynı zamanda organizasyonun sizlere sağladığı bir diğer önemli olanak da şu; eğer  güzel, yaratıcı bir çalışma ile sponsor başvurusunda bulunursanız, ulaşım masraflarınız organizasyon tarafından karşılanıyor.


Efendiiiim şimdi gelelim en önemli noktaya. İyi güzel de bu organizasyona nasıl katılacaksınız? Ya da katılma hakkını nasıl elde edeceksiniz ?

Sevgili gençler buradaki en üzücü nokta şu ki, her başvuran bu organizasyona katılamıyor. Öncelikle başvurunuzu yapıyorsunuz, sıkı bir elemeden geçiriliyorsunuz ve daha sonra dünya çapında 60 ülkeden başvuru yapan yaklaşık 3000 kadar öğrenci içinden ilk 300e seçildiyseniz eğer, bu organizasyona katılma hakkını elde ediyorsunuz.

Gençler aynı zamanda en önemli noktayı söylemeyi unuttum. Organizasyonda her şey tamamiyla ingilizcedir. Bilginize...

Gelelim birazcık da organizasyon hakkındaki benim fikirlerime...

Öncelikle başvurumu yapıp seçildiğimi öğrendikten sonraki dönemde, sorularımı sıkılmadan yanıtlayan uluslar arası ilişkiler takımına gerçekten bir teşekkür etmem gerek sanırım. Havaalanında karşılanmamdan tutun, bir hafta boyunca orada bizimle ilgilenen ve organizasyonun en güzel şekilde sonuçlanması için gerçekten gece gündüz çalışan destek takımına da ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçekten hepsi muhteşem insanlardı.

Şimdi efendim öncelikle bu güzide organizasyona katılmak gerçekten son derece eğlenceli, son derece yararlı ve son derece özeldi diyebilirim. Şöyle ki efendim, havaalanından kalacağım hostele Mercedes Viano VIP aracıyla getirildim. E gelin de özel hissetmeyin kendiniz. Olcak iş mi ? Döverler adamı...

Neyse bu organizasyon süresince dünyanın dört bir yanından, gerçekten adını sanını bile duymadığınız birçok ülkeden insanla (öğrenci, çalışan, yönetici vs. ) tanışma fırsatınız oluyor. Kültürel kaynaşma ve paylaşım açısından gerçekten muhteşem bir çeşitlilik. 60 ülke diyorum şaka değil sevgili okur bildiğin 60 ülke...

Yemekler çok güzeldi. Hele ki son gün "party of nations" diye bir parti vardı ki her ülkeden yemekler, biralar, kıyafetler... Tek kelimeyle muhteşemdi. Bu iki günün sonundaki partilerde, organizasyonun sponsorlarından biri olan bir içki firması sayesinde, içme olanağınız olan tüm kokteyllerden ücretsiz içebilme şansınız var. Aynı zamanda organizasyon süresi boyunca (3 gün), her türlü içeceği ücretsiz içme şansınız bulunuyor. Sonuç olarak yeme içme açısından da başarılıydı.

Evet Sevgili gençler şimdilik aklıma gelenler bunlar, arada yine aklıma gelen bir şeyler olursa çekinmeden bu yazımı editlerim ben siz raaad olun.

Buyrunuz incelemeniz için siz güzel insanlara bir kaç link...

Resmi site için...http://www.world-business-dialogue.com/
Facebook sayfası için...http://www.facebook.com/WorldBusinessDialogueCologne

Hepiniz sağlıcakla kalın. Hadi bakalım...



















.

24 Mayıs 2011 Salı

Her yer Polen.. Her taraf Polen.. Sağ sol Polen.. hep Polen Hep Polen..

Arkadaş günümüz Almanya'sında ağaçlar uluorta çiftleşiyor. Yani öyle böyle değil millet polenini ortaya salıyor ooh sonra kim kime dum duma. İnanır mısın kimin eli kimin cebinde belli değil. Evet evet kavak ağaçlarından bahsediyorum sevgili okur. Bu ağaçlardan dolayıdır ki bulunduğumuz ortamda sokakta yürümek bir hayli zor.

'' Bu arada ek bilgi gençler; sanıldığı üzere erkek kavak ağaçları polen yaymazlar. Yalnızca dişi kavak ağaçları polen yayarlar ve tabiki açık ve net bir şekilde dişi kavakların bu polen yayma işlemi çiftleşmek için değildir. Dişi kavaklar yalnızca ileride yeni, güzel, minik kavakcıklar olacak olan tohumları  uzak diyarlara taşımak  amacıyla bu pamukcukları bi nevi paraşüt gibi kullanırlar. ''

Bu ara bilgiyi de verdikten sonra ilk cümlede söylediğimiz çiftleşme olayının yalnızca okuyucuyu etkilemek ve sanki burda çok önemli bir dedikodu anlatılacakmış hissiyatını yaratmaktır. Neyse efendim, yukarıda da söylediğimiz gibi an itibariyle sınırları dahilinde bulunduğumuz Berlin dolaylarında mayıs ayında bu polenlerden dolayı sokakta yürümek  kışın deli gibi kar yağarken tipide yürümek gibi bişi. Yani şöyle ki; mesela zaman kavramınız olmasa sabah kalktığınız anda dışarıda bu beyaz polenleri görseniz inanın bana kar yağıyor sanarsınız zira buradaki polenler bildiğiniz üç beş tane değil, aksine bildiğiniz metrekareye 3-5 ton arası falan düşüyor sanırım. Evet baya bi salladım. Ama o kadar olmasa da hatırı sayılır bi tonajda düşüyor heralde.

Neyse efendim cidden abartmıyorum, tamam sayıları abartıyorum ama hakkında yazı yazmak için polenleri seçtiğime göre bakınız dikkate değer bir sorunla karşı karşıyayız yani lütfen. Bu durumun alerjisi olanlar için büyük bir sorun olmasını geçtim, arkadaş benim için de çok büyük bir sorun. Yemin ederim nefes almaya, hapşurmaya korkuyorum yani. Hayır tam böyle büyükçe bir nefes alıyoruz ya hani, heh işte tam o sırada ağzıma burnuma girecekler diye yaşamsal faaliyetlerimi kısıtlıyorum. Bu ne arkadaş yahu! Herkes polenine sahip çıksın. Olmadı icabında  kökünden keseriz yani ona göre... Ayağınızı denk alın len.

Size çok ilginç bişiden daha bahsetmek istiyorum sevgili dostlar ama gerçekten çok ilginç. Hatta bence bariz bi şekilde bilimsel bir araştırma falan yapılmalı bu konuda yani öyle böyle değil. Bakınız gençler sokakta havada kafasına göre rotasız bi şekilde uçan milyonlarca polen var ama bunlardan hiçbiri bir insanın saçına konmuyor arkadaşım. Çok ilginç değil mi ? Yani yolda giderken o kadar polenin içinden geçiyoruz, bu kadar çok polen var,  her taraf bembeyaz, adeta kar yağıyor ama gel gör ki bu polenler kimsenin saçına iniş yapmıyor. Çok ilginç bence! Hemen araştırılsın !!!

Bugün de baya bi saçmaladık... Neyse hadi gittim ben. Kalın sağlıcakla...

27 Mart 2011 Pazar

Biriken ve yazılmayı bekleyenler ...

Bu kadar saçma da başlık mı olur demeyin dostlar olur. Ben yaptım oldu.
Şimdi nerden başlasam bilemiyorum canlar ama bakınız yazmaya başlalayım devamı gelir mantığıyla aklıma ilk yılbaşı geldi.

Yılbaşı

Berlin'de yılbaşı dedin mi bi kere insanın aklına savaş geliyor. Ben sana diyeyim bunu! Öncelikle dikkatli ol yılbaşı günü sokakta dolaşırken falan aman derim... Neden mi ? Heh bak şimdi anlatıyorum iyi dinle! Burada sırf yılbaşına özel havai fişek satan dükkanlar açılıyor ki bu dükkanlardan alışveriş yapanların herhangi bir yaş sınırlaması yok. 10 yaşında çocuk da alıyor bunlardan 80 yaşında kadın da alıyor. Gülme arkadaşım yalan mı söylüyoruz? Hem de gençler öyle bir tane iki tane de değil, bildiğin bi yılbaşı paketi yapmışlar, içinde kız kaçıranından tut da bildiğin havai fişeğe kadar bilumum patlayıcı madde mevcut. Şimdi sorman gereken soru şu olmalı; 10 yaşında çocuk bu patlayıcı maddeleri alır da ne yapar? Hemen cevabını vereyim; alır patlatır ve sağı solu yakar arkadaşım! Gördük mü ? gördük! Yanlış yapıyorsunuz dedik dinletemedik. Alan patlatıyor arkadaş nasıl bi manyaksa millet öyle bir paket iki paket de değil, bildiğin paketlerce alıyorlar hani yarına da kalsın mantığıyla. "Yarına da kalsın mantığıyla mı ?" adamların bi sonraki seneyi de düşündüklerinden değil tabi ki sevgili dostlar, Berlin'de havai fişek patlatma olayı bir gün önceden başlıyor he bi de gece başlamıyor bildiğin gündüz gözüne havai fişek patlatıyor adamlar.
Şimdi bi düşün, bi hayal et. Görüntü yok sadece ses var bu olaya anlam verene kadar kendini savaşta sanar mısın ? sanmaz mısın ? Ben sandım açıkcası. Dedim noluyoruz arkadaşım, her yerde patlamalar gürültüler, bağırışlar, çağırışlar... Adamlar resmen hissediyorlar yılbaşını. Kutlamak ne kelime...
  
Her neyse sevgili dostlar tam 12 sularında, yeni yıla girme dakikalarında ,her yerde havai fişeği karın ortasındaki bira, şampanya, şarap vs herhangi bir bitmiş alkol şişesine dikmiş başında ateşlemeyi bekleyen insanlar görmeye başladık. E dedik bekleyelim görelim ne olacak. Bakınız gençler yılbaşı gecesi bulunduğunuz caddenin birden deliler gibi aydınlandığını düşünün. Düşündünüz mü ? Heh aynen öyle düşündüğünüz gibi bi ortam oldu. O an kesinlikle MUHTEŞEMDİ. Evet süperdi ve dakikalarca sürdü. Nereye bakarsan bak rengarenkti. Tek kelimeyle harikaydı diyebilirim.

Havai fişeklerden bu kadar bahsettim, derdimi tam olarak anlatabildim mi bilmiyorum ama neden bu kadar çok bahsettiğimi buralara gelirsen görürsün dostum adeta çılgınlık, delilik hatta zaman zaman psikopatlık derecesinde bir eğlenme tarzı...

Havai fişek olayları bittikten sonra herkesler Brandenburger Tor önüne kurulan sahneye doğru yürümeye başladı ve gece orda devam etti. Herkesin kafayı bulduğu, kapının önündeki sahneden gelen müzik eşliğinde herkesin canı ne isterse yaptığı bir ortam düşünün... Güzeldi lan işte...

İşte yılbaşı anahatlarıyla böyle geçti dostlar ama size tavsiyem can güvenliğiniz açısından yılbaşı gecesi dıaşrda olmayın. Oturun evinizde portakal yiyin, efendime söyleleyim tombala oynayın. He hiç olmadı bi bara gidin, kapalı bi mekanda partiye gidin ama Berlindeyseniz dışarda olmayın.


Facebook..

Sevgili canlar siz güzel insanlara daha önce de söylediğim gibi bir Erasmus öğrencisi isen ve eğer ki Facebookta bir hesabın bulunmuyorsa işte o zaman bi dönem ya da iki dönem boyu arkadaşlarından çekeceğin var demektir çünkü yapılan ve yapılacak her şeyi sana haber vermek için sürekli kontör harcarlar. Bu da tabi ki arkadaşlarının seni her gün bir Facebook hesabı açman konusunda ısrarlarını doğurur. Ben de bu duruma direndim direndim, gece gittim, gündüz gittim, dere tepe düz gittim vs derken çevreden gelen yoğun istek üzerine kendime bir facebook hesabı aldım.

Facebook insanların hayatına gireli tam olarak kaç sene oldu inanın bilmiyorum ama iyi dayandım diyebilirim. Her neyse sonunda aldık bir hesap, peki ama neydi bu hesabı bana aldıran ? (bkz: bahaneler uydurmak. ) Geçen hafta World Business Dialogue isimli bir organizasyondaydım sevgili dostlar ki bu konu başlı başına ayrı bi başlık, onun hakkında da yazacağım. Bakınız bu konferansa dünyanın dört bir yanından yaklaşık 300 öğrenci seçiliyor ve katılıyor. İnanın bana adını sanını duymadığınız bir çok ülkeden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Her neyse konferansın ilk günü birçok insanla tanışıldı, konuşuldu birçok şey paylaşıldı, herkesler birbirine Facebook hesaplarıyla ilgili bilgiler dağıtırken ben sürekli benim hesabım yok diyip durdum. İkinci gün de aynı şekilde birçok insanla tanıştık, konuştuk vs. fakat sonra dedim arkadaşım, dünyanın dört bi yanından gelmiş bu kadar insanla tanışıyoruz ama gel gör ki hiçbirinin iletişim bilgisi elimde yok. Dedim artık Facebook hesabı açmanın vaktidir heralde neyse efendim açtık bir hesap. Şimdi yaşlı amcalar gibi konuşup Facebook bana arkadaşlarımı buldurdu falandı, filandı demeyeceğim tabi ki fakat msn, skype vs gibi bilumum iletişim araçlarından elimi eteğimi uzun zamandır çekmiştim. Erasmus'ta olduğumdan cep telefonum da kapalı, ayrı bir hattım var o da herkeste yok derken birçok arkadaşımla çok uzun zamandır görüşememişim onu fakettim. Facebook vasıtasıyla herkeslerle görüştük, Erasmustaki arkadaşlarımız da dahil olmak üzere bu duruma herkesler çok sevindi, sonuç olarak artık bizde Facebook camiasındayız dostlar sorun hemen tarif ederler icabında... Ha belirli kurallarımız var orası ayrı, durduk yere sanat için soyunmaya gerek yok.

Langırt

Bakınız dostlar Almanyaya gelip de langırt oynama teşvik edilmeyecek bir insan evladı daha tanımıyorum ben çünkü her yer langırt, yani şöyle ki; adamlar langırtla doğup langırtla büyüyorlar e doğal olarak hepsi de bu oyunda akıl almayacak derecede iyiler, ya da ilk geldiğimde öyle sanıyordum. İlk geldiğim günlerdeki hallerimi hatırladığım zaman gerçekten gülüyorum, kız gibi oynuyor derler ya hah işte aynen öyleydim. Kız gibi dedim de Alman kızları da afedersiniz erkekler gibi deliler gibi oynuyorlar belirteyim isterim. Neyse sevgili gençler daha önce de bahsetttiğim üzere langırtta rakip tanımıyorum. Evet efendim Kralıyım, kendimi de böyle överim.Yurdun en iyi oynayanı olan arkadaşımız şu anda karşımda hiçbir şey yapamamaktan yakınmakta. Savunmada oynuyorum fakat attığım golleri görmen lazım sevgili okur. Görmen lazım diyorum ama göremezsin. Boşluğu gördüm mü affetmem, kaleden kaleye çat diye atarım golümü kimse ne olduğunu anlayamaz, saniyeliktir işim o anı yaşaman lazım ama şunu da söylemeliyim ki ne biliyorsam Marco'yu izleyerek öğrendim, çocuğun hakkını yemeyelim. Langırt bilmeyenlere bu anlattıklarım çok yabancı gelecektir ama herkeslere tavsiye ederim efendim Langırt iyidir, candır. Hatta ve hatta Türkiye'ye döndüğümde milli takım olaylarına falan girmek istiyorum. "Abarrtı mı ne ?",  "  E çok şımardı olacağı buydu !" Tamam be sustum.

Herkeslere fırfırsız langırtlar dilerim...
Artık gitme vakti...

Bu kaydımızda da bu kadar lak lak yeter sanırım, bir sonraki yazımızda görüşmek üzere kalın sağlıcakla...

Hadi bakalım...

25 Ocak 2011 Salı

Özürler diler büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim...

Yazdıklarımı takip eden sevgili gençler sözüm sizleredir iyi dinleyiniz...

Bu aralar bloguma neden artık yazmadığımı ya da yazamadığımı soran bir çok mail ve yorum alıyorum. Öncelikle blogumu takip eden herkeslerden özür diliyorum ve kendilerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum ve değinmek istediğim konuya geliyorum dostlar.

Yaklaşık bir aydır yazamıyorum çünkü gerçekten çok yoğunum . "Erasmus öğrencisi de yoğun mu olurmuş arkadaş yeme bizi" diyen seslerinizi duyar gibiyim. Sevgili gençler bakınız eğer TU Berlin de bir Erasmus öğrencisi iseniz aynı zamanda bir de bu öğrenciliğinizi Gemi inşa alanında yaparak taçlandırdıysanız e bi de benim aldığım dersleri alıp son noktayı da koyduysanız ödevden başınızı kaldıramıyorsunuz. Bakınız canlı şahidiyim. ''Arkadaş bana ECTS lazım değil ben okulum uzatırım amaan çok da dert değil'' diyemediğimden gereken her ödevi yapmak zorundayım ve aynı zamanda da sınavları vermek zorundayım. Aslında zorunda değilim sevgili okur ama ben zorundaymışım gibi hissediyorum. Neyse bakınız bu nedenlerden dolayı uzun zamandır sizlere yazamıyorum ama anlatıcak çooooooook fazla şeyim var.

Sevgili dostlar bu anlatıcaklarımı sadece başlıklar halinde vererek daha sonra açıklamalarda bulunucam sana ama biraz sabretmeni diliyorum. Biliyorum sen de Erasmus olacaksın yakın zamanda heyecanlısın geleceğin ülke hakkında hatta şehir hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyosun ama biraz sabret sevgili okur az kaldı...

Dostlar sevdiceğim geldi biliyo musunuz? Bir hafta deli gibi eğlendik gezdik tozduk hasret giderdik. Yılbaşına da beraber girdik. Bir haftada Berlin'de yapılabilecek ne varsa hepsini yaptık deli gibi de eğlendik. Ama bir ay önceydi bunlar şimdi yine ayrıyız. Hüzün basar insanı sevgili okur. Oturur saatlerce tavan seansı yaparsın, özlersin, dokunmak istersin... Tavan seansı mı ne? hani yatağına uzanıp gözlerini tavana diker saatlerce onu düşünürsün ya. Hah işte ben ona tavan seansı diyorum. Neyse dostlar daha fazla hüzünlenmeden yavaştan sesimizi kısarak kapatalım konuyu. Daha sonra bu bir haftayla ilgili ayrıntılı bilgi verip gidilen mekanlar hakkında gezilip görülen yerler hakkında seni bilgilendireceğim.

Bak yılbaşı dedim ya yukarda onunla ilgili de saatlerce konusabilirim burda sen beni dinliyormuşsuncasına (ne kompleks bi kelime oldu bu arkadaş yahu ). Sen sonradan okuyorsun gerçi ama olsun ben yine de sen karşımdaymışcasına anlatırım burda sana, için rahat olsun senin.

Erasmus isen ve Facebook'un yoksa vay haline dostum. Olaylardan en son senin haberin olur hatta bazen haberin bile olmaz tesadüfen karşılaşırsın insanlarla, etrafta her gün şu sesleri duyarsın "e senin de bir Facebook' un olsun senin de her şeyden haberin olsun","ben Facebook popüler olmadan önce aldım ki hesabımı senin haberin yok","Facebook'un olsun dünyadan haberin olsun". Hala Facebook' un bu dünyaya olan hakimiyetine gerçekten çok derin bir antipatim var ama gerçekten şartlar ve ortam insanı zorluyor. İnanılır gibi değil. Sanıyorum ki pes edeceğim. Ay bayilazağum!

Odamda artık bir televizyonum var hemi de koskocaman. Onun da hikayesini anlatıcam sana unutturma bana sakın.

Sana daha önce yurtta sürekli langırt oynadığımdan bahsetmiştim yanılmıyorsam, artık langırtta rakip tanımıyorum afedersin deli gibi langırt oynuyorum öyle böyle değil görmen lazım yani anlatmakla olmaz. Turnuva var okulda katılmayı düşünüyorum güzel bi takım arkadaşı bulursam. Bulmak kolay ama oyuncuların okuldaki bizim gemi inşa çizim, paylaşım, çalışma vs. vs. daha önce anlattığım salona üye olması gerekiyor bu konudaki gelişmelerden seni haberdar edicem daha sonra. (Bu arada yurda ilk geldiğim zamanlarda katıldığım bi turnuvadan 10€ luk içki 5€ luk da çamaşır yıkama kartı kuponu kazandığımı söylemeden edemeyeceğim açıkcası!) Yurtta da tekrardan ödüllü turnuva düzenlemek için kolalrı sıvadık ondan da bahsedicem ilerde.

Sevgili dostlar anlayacağınız anlatacak çok şeyim var bu başlıkların dışında aklıma gelen ama yazamadığım çok fazla şey var ama gerçekten şimdi gitmem lazım yarın saat 10' da dersim var e malum benim yurdum okula 1 saat uzaklıkta dolayısıyla 9' da evden çıkmam lazım e saat de bir oldu burda sütümü de içtim gidip yatayım artıkın izninle.


Hadi kalın sağlıcakla dostlar en güzel günler sizinle olsun...

25 Aralık 2010 Cumartesi

Deutschebank

Efendim daha önceleri sizlere Sparkasse'ye götürdüğünüz her müşteri için 25 € kazandığınızı yazmıştım. Şimdi sizlere biraz daha farklısından bahsedeceğim. Almanya'ya gelmeden yaklaşık bir ay önce 5 yaşındaki i-podum bozulmuştu sevgil igençler ve bu oldukça sinirlerimi bozmuştu. İyi de bunun başlıkla ne alakası var diyenler olabilir, bi sabırlı olunuz efenim dinleyiniz bi. Neyse gençler Almanyaya geldik aradan bir ay geçti ben artık yolda giderken vs. müzik dinlemek istiyorum oldukça içim sıkılıyor bu konuda kararlıyım kötü mötü bi mp3 çalar alacağım artık derken bir gün bi arkadaşım Deutschebank bankaya götürdüğün her müşteri için sana hediye veriyor dedi. İçinde kahve makinesi, hoparlör, MP3 çalar vs. bir sürü hediye var dedi. Son kelimeyi söylediği anda benim algılarım birden açılıverdi tabi...  MP3 çalar demişti yanlış duymamıştım. Neyse efendim ayrıntılarını öğrendim ve bir arkadaşıma bunu tavsiye ettim tmm olur gidelim dedi. Gittik bankaya dostlar ve bana sadece arkadaşının hesbında en az 500€ olmalı dedi memur. E erasmus öğrencisiyiz olmalı o kadar para zaten ve hesapları ne zaman açtırdığımız soruldu. ( buraya dikkat yeni hesap açtırmadık. Onun ve benim önceden hesabım vardı )  Daha sonra her şey tamam denildi hediyemizi seçtik, hesap numaralarımızı yazdık, adresi yazdık ve tamam biz size yaklaşık bir ay içinde hediyenizi göndereceğiz dediler ve dün hediyem geldi. Yeni nesil 2 GB i-pod shuffle hemi de mavi efendim! Heh...

Bakınz foto da koyayım;


Hadi bakalım sağlıcakla kalın bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle hoşçakalın...

Frohe Weihnachten

Sevgili dostlar daha önce sizlere yurdumu ne kadar çok sevdiğimden ve yurtta bir sürü etkinliklerin olduğundan bahsetmiştim. Her Pazar günü yurtta Almanca bir film gösterimi, her Pazartesi günü ise İngilizce bir film gösterimi oluyor. Her Salı, Perşembe ve Cumartesi havuza yüzmeye gidiliyor, her Pazartesi gitar dersleri oluyor ve aynı zamanda her Perşembe ve Cuma da yurdun barı açık oluyor efendim. Bu sayede bir yurdunuzdan birçok insanla tanışabilir Almancanızı geliştirebilir etkinliklere katılabilir ve canınız sıkıldığında bara gidip birşeyler içip sohbet edicek birilerini bulabilirsiniz. Okuluma yaklaşık bir saatlik bir mesafede bulunmasına ve ilk iki ay kaldığım odada sorunlar yaşamama rağmen yurdumu sırf bu güzel ortamı ve sıcak insanları nedeniyle bırakmadım. Bu arada yeni odam hakkında hiçbir şey yazmadım fakat çok memnunum bunu da burada belirtmiş olalım. Neyse konudan baya bir saptık...

Bakınız sevgili gençler gelmek istediğim nokta şu; yurdumda yaklaşık bir hafta önce bu etkinliklerden biri daha vardı Weihnachten (Christmas) gecesi. Bu gecede efendim Glühwein(sıcak kırmızı şarap)  içildi, eğlenildi, oyunlar oynandı. (Bu arada  yurtta langırt var ve dediğim gibi canımız her sıkıldığında gidip oynuorz. Ben defans oynuyorum ve afedersiniz attığım klas gollerin haddi hesabı yok yani yurdun en iyi oynayan çocuğuna kafa tutuyorum şu sıralar ayağınızı denk alın çizerim len! Neyse konumuza dönelim efendim bu Christmas gecesinde dediğim gibi yedik, içtik, eğlendik sonunda çok güzel bir etkinlik oldu açıkcası çok hoşuma gitti, paylaşayım istiyorum.

Bakınız herkes evinden artık kullanmadığı ya da yeni satın aldığı bir eşya ya da hediyeyi paketleyip getirdi. Ben 1983 basımı bir Almanca çocuk kitabı götürdüm. İkinci el pazarından almıştım ve son derece değerli olduğunu düşünüyorum. Daha sonra sırayla oturuldu ve bir bardağın içindeki zarları atarak 2 ya da 5 getiren gidip kendisine istediği hediyeyi masanın üstünden aldı efendim. Fakat oyun daha bitmediii. Masanın üstündeki hediyeler bittikten sonra herkes hediyesini açtı sevinenler oldu üzülenler oldu vs. vs. daha sonra tekrar zar atıldı, bu sefer tam olarak toplam 8 dakikamız var ve bu 8 dakika boyunca 2 gelince herkes elindeki hediyeyi sola, 5 gelince sağa verecekti ve 6 gelirse isteyen gidip istediğinden beğendiği hediyeyi alacaktı. Bu süreç oldukça komik ve eğlenceliydi. Bana çok güzel bi hediye geldi ya da saçma bi hediye geldi deme şansınız yok çünkü sürekli değişiyor. Neyse efendim  sonuç olarak 8 dakika sonunda kimin elinde hangi hediye kaldıysa artık o sizin oluyor. Bana bu saat kaldı, oldukça hoşma giden bir saatti açıkcası bende kalması için baya bir bekledim diyebilirim. Şaka len şaka! Millet ne hediyeler götürdü bize kala kala bu kaldı te allam...


Bu güzel günü de böyle noktaladık efendim hadi kalın sağlıcakla






.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Potsdamer Platz

Merhabalar sevgili okur , uzun zamandır yoğunum bloga birşeyler yazamıyorum bundan dolayı kusura bakmamanı dilerim. An itibariyle 2 haftalık Christmas tatil dönemine girmiş bulunmaktayız. Burada Christmas dedin mi hayat duruyor öncelikle bunu belirtmek isterim.Sokakta herkes deli gibi birbirine hediye alıyor, alışveriş merkezleri ağzına kadar dolu.Yani demek istediğim buradaki Christmas çılgınlığı anlatılcak gibi değil. Ayrıca Christmas'ın güzelliklerinden bir tanesi de şudur sevgili dost, bakınız güneş battıktan sonra sokaklardaki ışık şölenlerine hayran kalmamak elde değil. Şehrin önemli yerlerinde, içinde küçük dükkanların olduğu şirin ve ilginç pazarlar kuruluyor buralara WihnachtsMarkt deniyor.
Bakınız Potsdamer Platz'da bulunan pazardan iki foto (evet soldaki fotoda asılı olanlar çeşitli donlar içlikler vs. heh... )

 
 
Bu arada dostlar Potsdamer Platz demişken daha önce kendisinden hiç bahsetmediğimi şimdi farkettim. Bu kadar güzel ve önemli bi yere ayıp etmişiz doğrusu. Efendim bu meydan 1920'lerde Avrupanın en işlek en canlı merkezi ünvanını taşımakta imiş. Şimdilerde Avrupanın olmasa da Berlin'in en gözde en işlek  mekanları arasında yerini koruyor diyeiliriz. Potsdamer Platz demişken Sony Center demeden olmaz sevgili dostlar. Sony Center 2000 yılında afedersiniz 750 milyon € luk bir bütçeyle kurulup bu 10 yıllık süre zarfında Berlin'in sembollerinden biri ünvanını eline geçirmiş ki bu ünvana kesinlikle haklı olarak sahip bunu da söylemeden geçmeyelim. Geceleri muhteşem bir ışık şöleniyle Potsdamer platz'ı aydınlatan bu yapıdan baş döndürücü güzellikte bir foto eklemek istiyorum izninizle.


Tahmin edeceğiniz üzere bu fotoyu ben çekmedim sevgili okur.

Bakınız sony Center dediğimiz yerin içinde mağazalar, restoranlar, ofisler, müzeler ve doğal olarak bir de Sony satış merkezi bulunuyor. Efendim bu mekanda üstte gördüğünüz devasa şemsiye kafasına göre renkli ışık oyunları yaparak adeta sizi mekana hapesiyor. Sürekli etrafınızı seyretmekten eve dönme vakti geldiğinde hafif bir boyun ağrısı hissetmeniz gayet doğal.

Ayrıca Sony Center'da bulunan film müzesi kesinlikle ziyaret edilesi bir müzedir. Ben film çılgınıyım efendim diyorsanız burası tam size göre diyebilirim. Amatör tekniklerle üretilen ilk filmlerden, dijital filmlere kadar sinema tarihine ışık tutan birçok eseri görebilir, filmlerin yapım süreçlerine ilişkin ilginç bilgiler öğrenebilirsiniz. Buyrunuz internet adresi :
http://www.filmmuseum-berlin.de/


Sayın okur bir de bu meydana şöyle bir olay kurmuşlar bildiğiniz buz dağı var ve insanlar bizim şambriyel dediğimiz aparatlarla (kusura bakmayın başka bir isim gelmedi aklıma) deliler gibi kayıyorlar. Ben daha denemedim ama en kısa zamanda deneyeceğim. Bakınız bu da bir görüntü...

Potsdamer Platzda bulunan üç güzel binadan bir görüntü buyrunuz...



Efendim Potsdamer Platz'da ayrıca Legoland bulunmakta, gidip görülesi hayran olunasıdır. Çocuklar için diye düşünmeyip gidip görünüz tavsiye edilir. Yalnız biraz pahalı hatta baya pahalı efendim dikkat ediniz buna promosyon bulunca falan gidiniz. İçerde neler oluyor efendim, ne var ne yok diye soranlar için buyrunuz internet sitesi     http://www.legoland.de/


Hadi bakalım sağlıcakla kalın...