27 Ekim 2010 Çarşamba

Dersler Başlar Dal Sarkar Dar Salkar Delsrer Başlar

Selamlar baylar bayanlar,

Derslerim resmi olarak geçen hafta başladı fakat hakkında ancak bugün yazabiliyorum. Bütün derslerim Almanca. Almancam gündelik dil için kendimi idare edecek kadar yeterli tamam ama derslerde prof.lar resmen saniyede 10 kelime konuşabiliyorlar, ayrıca bir de buna derslerdeki teknik terimler eklenince çok afedersin de çorba oluyor her şey.

Dersleri anlayabilmek tabi ki oldukça zor. Ders saati boyunca anlatılanlardan, aradan kelimeler seçebiliyorum tabi ki ama senin de anlayacağın üzere yeterli değil ama işin sevindirici tarafı  max 3-4 ay içinde bu sorunun üstesinden gelebilirim diye düşünüyorum günden güne dile olan kulak dolgunluğum artıyor ya da en azından ben öyle hissediyorum (bkz: kendini avutmak). Ne kadar yararlı olur bilmiyorum ama Almanca masal dinliyorum internetten fakat bu işi yaparken odaklanıp söyleneni anlamaya çalışmalı mıyım yoksa sadece dinlemek de kulak dolgunluğu açısından yeterli olur mu şuanda onu kestiremiyorum. Bu işi yapmanın en iyi yolu Almanca altyazılı, Almanca film izlemek sanırım bu konuda da araştırmalarım sürüyor. Neyse sevgili okur bu konuda çıkar yollar arıyorum kendime ve bulacağım rahat ol sen.

Gençler bu dil konusunda derslerimin prof.larıyla konuşuyorum bir tanesi dersleri Almanca takip etmem gerektiğini fakat sınavına ingilizce girebileceğimi söyledi bu konuda mutluyum lakin bir diğeri ki bu prof. iki dersime giriyor, sınavları sadece Almanca yaptığını söyledi ve tabi ki siz bilmiyorsunuz hemen söyleyeyim TU-Berlin'de ya da genelleme yapmadan  en azından TU-Berlin Gemi inşa Bölümünde sınavlar oral yapılıyor. ''E başka yerde anal mı yapılıyor?'' Sus lan terbiyesiz seni! Konumuza dönersek, sınavlarda prof.la karşılıklı konuşarak sınav oluyorsun ki biz bazı konuları ana dilimizde bile anlatmakta zorlanırken Almanca nasıl anlatacağım onu da merak etmiyor değilim. O Almanca öğrenilecek huleyn!

Sevgili okur burada eğer aldığın ders iki part ise yani örneğin " XYZ dersi I-II " diye geçiyorsa sen istersen birinci dönem sonunda  bu dersin birinci partından 45 dakikalık bir final sınavına, ikinci dönem de ikinci partından 45 dakikalık bir final sınavına girebiliyorsun fakat aynı zamanda istersen birinci dönem sınava girmeyip, ikinci dönem iki parttan birden 1 saatlik bir final sınavına girebiliyorsun. Aynı dersi aldığım Alman arkadaşların tavsiyesi iki dersi de alıp ikinci dönem ikisinden birden 1 saatlik final sınavına girmek yönünde ki burada herkes böyle yapıyor imiş. Sevgili dostlar bu konuda ben daha bi karar veremedim hangisinin benim açısından daha avantajlı olacağını şimdi kestiremiyorum bu konuyu daha iyi araştırıp öyle karar vereyim istiyorum.

Ayrıca burda bizdeki gibi otomasyon sistemi yok istediğin derse gidebiliyorsun. Sadece ilk derse gidip adını listeye yazman senin açından yararlı fakat bu adını listeye yazma işi bir derse kayıt anlamı taşımıyor sadece derslerde olan bitenden haberdar olma, hocalardan mail alabilmekle ilgili. Efendim ayrıca burada isis diye bir otomasyon sistemi mevcut bu sisteme girebilmek için hocaların belirlediği şifrelere ihtiyacınız var bunu da ilk derste elde ediyorsunuz. Ne işe yarar bu isis diyenleriniz olabilir. Bakınız dostlar bu sisteme hocalar derslerle ilgili dökümanları, derste üzerinde konuştuğu slaytları ve ders hakkındaki her türlü bilgiyi vs. ekliyorlar bu sayede siz de okula USB götürüp hocam bu slaytı alabilr miyim demiyorsunuz.

Gençler ayrıca bakınız size önemli bir bilgi vermek istiyorum, burada aldığınız yabancı dil kursunu ECTS olarak Learning Agreement'a ekleyebiliyoruz. Evet tamam her şey çok güzel hem dil öğren hem ECTS kazan vs. İyi de ulan bu kurslar için internetten online kayıt olmamız gerekiyor imiş kimse çıkıp da bunu bana söyemedi ne üniversiteden bana mail geldi, ne de Erasmus toplantısında bunu bize söylediler. Sonuç olarak ilk etapta ben bu kursu alamadım sevgili okur. Fakat şöyle de bir durum var ki online kayıt yaptırsan bile ilk derse gitmezsen yerini kayıt yaptırmasa da o derse gelen ve o dersi gerçekten isteyen başka biri alabiliyor. Ben de bunlardan ve dersi kaptım. Nihahaha! Gelseydiniz ulan dersinize siz de...

Şu anda dersler hakkında aklıma başka bir şey gelmiyor şimdilik hoşçakalın ilerde bi gelişme olursa ya da aklıma başka bir şeyler gelirse bu yazıyı editlerim.

Hadi kalın sağlıcakla...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Gezmece Tozmaca

Sevgili dostlar tüm bunları yaparken aynı zamanda tarihi mekanları da gezmeye çalışıyorum. Çıktık bir gün, görebileceğimiz kadar mekan görüp geri eve geldik...

Bu geziden çok fazla tarihi bilgi verip sizleri sıkmak istemiyorum açıkcası. Bakınız o günden ufak ufak notlar ve fotolar...

Tiergarten'daki Bismarck heykeli. Kendileri Alman birliğinin kurucusudur efendim ayrıca Alman imparatorluğunun Avrupa'ya yerleşmesinde hak sahibidir. (Çok biliyormuş gibi konuşuyorum da bunlar hep wiki bilgisi çaktırmayın!)


Evet sırada Schloss Bellevue var. Burası Alman başkanının resmi sarayıdır efendim. 1786’da Büyük Friedrich’in kardeşi Prusya Prensi Ferdinand için özel olarak yapılmış olup 3 kanatlıdır. Ayrıca bu bina Almanya'nın ilk neoklasik yapısı imiş efendim. Buyrunuz...



Sevgili dostlar sırada Berliner Dom var. Mimarisine hayran kalmamak elde değil gerçekten (mest olmuş(!)) Berlin'in sembolleri arasında gösterilen bu Katedral Kaiser Wilhelm II. tarafindan 1894–1905 yillari arasinda yaptırılmış bilginize...




Bakınız bu da içerden bir görüntü. Benim çektiklerimin kalitesi iyi olmadığından internetten bir foto koyuyorum:


Sırada Brandenburger Tor var. 1989 tarihine kadar şehrin doğu batı olarak ayrılmasını simgeleyen bu kale aynı zamanda şehrin ayakta kalabilmiş tek kalesi ünvanını elinde bulundurmaktadır. 22 aralık 1989 tarihinde birleşmiş özgür Berlin'in sembolü konumuna gelmiştir. Ayrıca kapının üzerindeki heykelin adı Quadriga dır. Kameram kaliteli olmadığından fotolar pek iyi değil kusura bakmayınız...


Sevgili okur seni sıkmamak adına gün içinde karşılaştığım ilginç şeylerden de bahsetmek istiyorum. Bakınız bu adam elindeki iki çubuk arasına bağladığı iplerle devasa baloncuklar çıkarıyor oturup bi 10 dakika onu izledim gayet de eğlenceliydi. (Şaka len şaka! Direk yoluma devam ettim heh...)



Hemen bu adamın 5 metre ilerisinde de su dolu bardakların üzerinde parmaklarını gezdirerek müzik yapan bir adam vardı. Adam ilk olarak kendi çaldı fakat sonradan playback yaptı farketmedim sanmasın...


Bakınız dostlar sırada Reichstag var. Efendim bu bina Alman Parlamentosunun toplandığı yerdir. Fazla bir numarası olmamakla birlikte bahçesinde pazar günleri piknik misali insanlar oturmaktadır. Ayrıca binanın girişinde "Dem Deutschen Volke" yazmaktadır ki bu da Alman halkına ithafen tarzında bir anlam taşımaktadır.

Makinemin pili bittiği için bu saatlerde gezdiğim yerlerin resmini çekemedim sevgili dostlar bu sebeple bu da internetten alınma bir foto kusura bakmamış gibi yapın...



Bu gezi sırasında bir bisiklet gördüm ki bisiklet demeye bin şahit de yetmez sanıyorum. 4 kişilik bir bisiklet kişi başı 1€ verip kısa bir eğlence turu yapabiliyorsunuz. Denemedim ama açıkcası denemek isterdim. Bakınız şöyle birşey;


Sadce bisiklet kiralamakla kalmayıp aynı zamanda Cora-Berliner Sraße'de antik arabalar da kiralayabiliyorsunuz. Eğer 1970'lerden bir polis arabasına binmek isterseniz bir saatine cüzi bir miktar verip aracın keyfini çıkarabilirsiniz. Ya da günlük kiralayıp şehir turu yapabilirsiniz. Seçenekler sadece bu arabayla kalmıyor tabi ki bunun gibi bir sürü seçeneğin var hangisini istersen artık...



Efendim aynı zamanda bu meydanda Cora-Berliner Straße 1'de Avrupa'da öldürülen Yahudileri hatırlamak için büyük bir anıt bulunuyor bu anıt  yüzlerce dikilitaştan oluşuyor ve aynı zamanda bu anıtların altında bir müze mevcut. Bakınız tam ismi "The Memorial To The Murdered Jews Of  Europe"

Efendim bu anıt tam olarak gökyüzünden aşağıdaki gibi görünüyor. Yine kameramın pili bitmesi dolayısıyla benim kameramdan çekilmiş değil tekrar kusura bakmamanızı diliyorum buyrunuz:


Aynı zamanda bu dikili taşların yakınından nasıl bir görüntü  olduğunu anlayabilmeniz için bir de şöyle bir foto ekleyeyim:


Ayrıca hepsi farklı uzunlukta olan bu dikilitaşların bazıları gökyüzüne tam dik uzanmamakta. Yani topografik eğrilerine baktığınızda üstüste binen birçok çizgiyle karşılaşabilirsiniz.

Sevgili dostlar son olarak içerde müzede çektiğim bir fotoyu eklemek istiyorum izninle. Bu fotoya dikaktli bak sevgili okur gaz odalarında öldürülen Yahudilerin iş makineleriyle bir araya toplanışı...

Sokarım böyle insanlığa dedirten bir manzara...



Berlin'e gelip de bu müzeye giren arkadaşlar bu müzede kesinlikle en az bir saatinizi harcayınız. Sadece fotolara bakıp geçmek yerine yazılı her mektubu okuyunuz, her videoyu izleyiniz sevgili dostlar. Yahudi katliamıyla ilgili bir çok film izledim fakat hiçbiri bu müzede bulunmak kadar etkileyici değildi.

Son olarak müzeye giriş ücretsiz, kesinlikle gidilesi görülesi bir yer şiddetle tavsiye edilir...

Efendim aynı zamanda burada Yıkılan Berlin duvarından parçalar da sergileniyor bakınız iki tanesi:


Berlin duvarındaki fotoların, graffitilerin duvar yıkılmadan önceki restorasyonsuz hallerini ve daha fazlasını bulabileceğiniz bir web sitesi buyrunuz:

http://www.berlinwallart.com/webdev/gallery.html

Sevgili okur bugünlük bu kadar yeter sanıyorum biriktirince gerçekten çok zor oluyor yazmak.
Daha yazacak bir sürü şey var  fakat onlar da sonraya kalsınlar. Bu yazımı da burada sonlandırıyorum Bir sonraki sefere görüşmek üzere.

Hadi kalın sağlıcakla...
      

The Weinerei (Forum)

Efendim tekrardan merhabalar,

Sizlere Berlin'deki The weinerei (Forum) isimli şirin bardan bahsetmek istiyorum. Bu bar ye, iç ne kadar istersen öde prensibiyle çalışıyor. Ben oraya gider kafama göre içer sarhoş olurum hiç para da vermeden gelirim mantığı kimsede yok bu mekanda arkadaşlar. İnsanlar medenice gelip ilk kadehleri için 2.5€ ödeyip  mum ışığında istediği marka şarabı istediği kadar içip daha sonra çıkarken bahşiş kavanozuna gönlünden ne koparsa bırakıp çıkıyor. (Yalnız bu söylediğimi insanlar yapıyor, öğrenci para ödemez olum!)
Evet aynen böyle gönlünden ne koparsa...

Dostlar  bunu bir şişe şarap alıp onu içmek gibi düşünmeyiniz, şöyle ki masanın üzerindeki onlarca çeşit şaraptan istediğini seçip içebilirsin. İçerde dünyanın her yerinden şarap bulmak mümkün fakat ben bir Türk markasına rastlayamadım. He beğenilmiyor mudur yoksa biz yurt dışına gönderim yapmıyor muyuz işin bu kısmını bilmiyorum ama dünyanın her bir yanından onlarca marka şarabın içinde Bir Türk markası görememek de acı bi durum.

Gençler ayrıca mekanda gayet güzel müzikler çalıyor gidilesi görülesi bir yer tavsiye edilir...
Efendim barımız  Fehrbelliner Straße 57..(Veteranenstr köşesinde) bulunuyor.

Ayrıca son olarak sevgili okur sana bir tavsiyede bulunmak istiyorum, şaraptan anladığım falan yok açıkcası fakat bu şarabı kesinlikle denemelisin. Kendisi bir beyaz şaraptır efendim buyrunuz;

(Vinha Real Vinho Verde)

Bu yazıma da burada izninizle son veriyorum tekrardan görüşmek üzere...

Hadi Sağlıcakla Kalın...


Watergate...

Evet efendim sizlere Berlin'in gözde gece klüplerinden biri olan Watergate'den biraz bahsetmek istiyorum. İçeride foto çekmek yasak sevgili dostlar bu nedenle foto çekemedim fakat ne olduğunu nasıl bir yerde olduğunu görebilesiniz diye internetten bir kaç foto indirip onları koyuyorum affediniz...




Bu yularıda gördüğünüz nehir kıyısındaki renkli mekan Watergate efendim, bu foto karşısındaki köprüden çekilmiş bir manzarası aynı zamanda içerden çekilmiş bir kaç foto daha ekleyip sonradan mekan hakkında bilgi vermek istiyorum izninizle...




Soldaki foto nehire sıfır terasından çekilmiş mekanı ve dışarıdaki manzarayı gösteriyor.
Ortadaki foto terastan çekilmiş manzara.
Kırmızılı foto da anlaşılacağı üzere içeriden bir görüntü sevgili dostlar...

Mekana girerken gayet bildiğiniz sıra beklemeniz gerekiyor, ayrıca 3 kişiden fazla bir grubun varsa içeri girme olasılığın fazlasıyla düşük. 3 kşiden fazla bir grupla gittiyseniz grubunuzu 3erli gruplara ayırıp birbirinizi tanımıyormuş gibi yapınız. (Denendi çalışıyor!)

Mekana giriş 12€ gençler içeride birşey içmezseniz verdiğiniz para muhteşem manzaralı bir mekanda dünyaca ünlü DJ lerin yaptığı müzikle  dans etmeye değer diye düşünüyorum. (Değmez!!)

İçeri girerken kolunuza bildiğiniz amele damgası yerine kızılötesi damga vuruluyor  dışarı çıkıp tekrar girmek istediğinizde kızılötesi ışıkla bu damga kontrol ediliyor.

Mekan iki katlı, iki katında da aynı tarzda farklı müzikler mevcut biz gittiğimizde mekanda Ellen Allien vardı. Müzik tarzı hiç değişiyor mu değişmiyor mu bu konu hakkında bir bilgim yok ama sanırım sürekli elektronik müzik mevcut.

Gidilesi görülesi bir mekan tavsiye edilir efendim...

Ülke ve İnsanları Hakkında Bilgi

Sevgili dostlar size biraz Alman halkından,Almanya'da yaşamdan vs.  bahsetmek istiyorum.

Bakınız güzel insanlar ben hayatımda bu kadar rahat insanlar görmedim. Otobüste, trende her yerde isteyen kafasına göre takılabiliyor. Şöyle ki; isteyen trene otobüse köpeğiyle biniyor, isteyen eğer hastaysa beyninin tamamını dışarı çıkarabilcek bir basınçla peçeteye burnunu boşaltma girişiminde bulunuyor. Evet evet aynen böyle sevgili dostlar. Ulan kimse de dönüp yahu kardeşim sen ne yapıyorsun demiyor. Gerçi dünya böyle olmalı bunlar doğal ihtiyaçlar.

Akşam saatlerinde trenler ağzına kadar dolu oluyor sevgili okur ve genelde yaşlı başlı insanlar işinden dönen insanlar falan ama bakınız şöyle bir olay var herkes yine kafasına göre bağırarak konuşabiliyor, deliler gibi bağırarak kahkaha atabiliyor. Aynen yine kimse dönüp de beni rahatsız ediyorsun yorgunum falanım da filanım demiyor, herkes normal karşılıyor. Türkiye'de olsa yemediğimiz laf kalmaz belki otobüsten bile atılırız. Bu konuda söylemem gereken şey şu ki Alman yaşlıları Türk yaşlılarına göre daha bi sabırlılar sanırım.

Bir de trenler hakkında şöyle bir olay da var kimse yaşlılara yer vermiyor arkadaş. Yer vermeyi bırak, millet kendi çantasını da bir insanmışcasına koltuğun birine oturtuyor kimse de çıkıp orada çantanın yerine ben oturabilir miyim demiyor ben de bunu anlamıyorum. Bi kavga çıkcek ama du bakali.

Evet gençler Alman halkı deli gibi bisiklete biniyor 7'den 70'e herkes bisiklet üzerinde.Yalnız buraya dikkat bu tabiri mecaz kullanmıyorum tam olrak 70 yaşında bembeyaz saçlı bir babanneyi ya da anneanneyi bisiklet üzerinde alışverişe giderken ya da bisikletiyle beraber trene binerken görebilirsiniz. Burada herkes bisiklete biniyor sevgili dostlar ben de bir tane alacağım ama kışın geçmesini bekliyorum gayet de ucuz bisikletler 40-50 euro arası çalışır vaziyette antika bir bisiklet bulabilrsinz.

Evet efendim bütün bunların yanında şunu da söylemek gerekir ki bu ülkede herkes bir şey okuyor arkadaş trende eli boş birini görmedim ben daha bugüne kadar. Bir durak bile gidecek olsa adam açıyor kitabını üç beş cümle okuyor. Ben de elimde sözlük aldığım 6-10 yaş arası çocuk kitaplarını okuyorum heh... Çocuk kitabı okuyor diyip de gülme hiç öyle gayet de zor kitaplar, resimli falan işte. Boyama kitabı gibi...

Bakınız sevgili gençler size bir şeyden bahsetmek istiyorum, burada çok saçma bir banyo ve tuvalet sistemi var. Adamların kafası çalışmıyor mu yoksa bilerek gıcıklığına mı yapmışlar bilmiyorum ama bir klozet sistemi var üşenmedim şimdi gidip fotosunu çektim.


Şimdi bu deliğin bu kadar önde olmasının amacı nedir yani? Çok afdersin ben tuvaletimi yaptıktan sonra ne çıkardım diye bakmak isteyen mi var onu da anlamadım. He şu da var çok afdersin de küçük tuvaletimizi yaparken deliği nasıl tutturalım biz şimdi yani? Olmaz sevgili okur saçma sapan bir sistem yani! Olmaz! Böyle olmaz bu işler!

Ayrıca bu sadce benim yurdumda mı var yoksa her yerde mi mevcut bilmiyorum ama eğer ki her evde mevcutsa vay bu memleketin haline. Bakınız şimdi diğelim ki siz banyonuzu yıkamak istediniz. Yıkadıktan sonra suyun gideceği bir gider yok sevgili okur yıkadıktan sonra bir o suyu temizlemekle uğraşıyorsunuz. Evet yıkadım da biliyorum olum. İki saat süngerle o yerdeki suyu temizleyeme çalışanlar anlar benim halimden... Sağolsunlar iki ev arkadşım var öyle bir temizler ki (!) 1 senedir temizlememişler banyoyu baktım olcak gibi değil kendim temizledim adam ettim. 2 saatimi aldı. Ah Ayten bir bilsen nelerle uğraştım, yerler bildiğin çamur olmuş, saçlarla falan beraber katman oluşmuş artık. Lavabonun üzeri sümük mü dersin sabun mu dersin traş köpüğü mü dersin herşey mevcuttu yani. Şimdi hastalık kapıcam korkusuyla gittim temizledim ama temizlerken de hastalık kapmış olabilrim yani o kadar iğrençti yemin ederim. Banyoya girmeye korkuyodum olum o kadar berbat bi hali vardı.

Şimdi temizledim kapıya da yazdım bunları bunları yapmayın falan da filan. İki gndür iyiler eğer yine aynı olay olursa direk şikayete giderim bu pisliğin içinde yaşanmaz olum bu ne amk.




Tuvaletten başlamışken, bir de bu kadar rahat bir millet demişken burada  tüm umumi erkek tuvaletlerinde olan bir saçmalığa daha değinmek istiyorum. Bu ülkede pisuvarlar arasında paravan yok! Tuvaletini yaparken çok afdersin milletin pipisini görüyosun. He ben kimsenin özeline girmek istemiyorum diyorsan o da senin tercihin ama onun da evine gidene kadar prostat olma garantisi var çünkü her umumi tuvalette klozet yok. He bir de inadına pisuvarlar birbirine o kadar yakın ki tasarlayan gay midir nedir çözemedim...


Gençler bu yazı fotolardan dolayı sadece tuvaletler hakkındaymış gibi görünse de içinde gayet normal şeyler de barındırıyor. Sizlere bir de şundan bahsetmek istiyorum bakınız yurduma çok yakın (Landsberger Allee ) 50 metrelik bir olimpik havuz mevcut normalde giriş 2.5€ fakat yurttan bir görevliyle gittiğinizde  öğrenci olduğunuz için 1€ sevgili dostlar. Giriş ücretini ödedikten sonra istediğiniz kadar kalabiliyorsunuz içeride buyrunuz bu da adresi

Schwimm- und Sprunghalle im Europasportpark SSE
Paul-Heyse-Straße 26
10407  Berlin 
Hadi görüşürük gari...



                                 

Depozit Otomatı ve Telefon

Sevgili okur bu arada sana okuldaki bir telefondan ve bir depozit otomatından bahsetmek istiyorum. Bakınız şöyle bir makine mevcut;



Bu makine şöyle çalışıyor; içtiğiniz herhangi bir plastik şişeli içeceği bitirdikten sonra şişeyi getirip bu arkadaşa veriyoruz o da bize şişe başına 15-20 cent arası bir para veriyor gençler.

Bu arada telefondan bashetmek istiyorum dedim ama telefonun pek de bahsedicelek bir tarafı olmadığını şimdi anladım aklıma hakkında yazacak bir şey gelmiyor ama sadece hoşuma gitti işte gayet komik ayrıca.

                                                             

   
Koskoca üniversite buraya koyacak başka telefon bulamadı mı bilmiyorum ama gayet hoş bi görüntü.

Alexander Platz

Sevgili okur uzun zamandır görüşemiyoruz malum yapılması gereken işleri yapmaktan sana zaman ayıramadım öncelikle bu konuda kusuruma bakmamanı rica ediyorum.

Şimdi gelelim bu zaman zarfında neler yapıp nereleri gezip neler gördüğümüze. Yaptığım her şeyi buraya yazamayacağım çünkü not almadım yaparken pek fazla, dolayısıyla hatırladığım kadarıyla ve fotograf makinemdeki fotoların bana hatırlattığı kadarıyla yazacağım artık idare ediver...

Evet sevgili okur sana öncelikle Alexanderplatzdan bahsetmek istiyorum. Meydan Mitte'de bulunuyor ismini Rus imparator I.Aleksandr'dan almaktadır efendim aynı zamanda meydanda Fernsehturm ve Weltzeituhr bulunmakta. Meydanın Fernsehturmdan çekilmiş bir fotografını göstermek istiyorum size ama bu fotografı ben çekemedim çünkü bu kuleye çıkmanın oldukça pahalı olduğu söyleniyor neyse efendim buyrun görüntü...



Efendim bu Alexanderplatzda bir de bildiğiniz pazar bulunmakta bizm ramazanlarda açılan ufak ağaç ev dükkanlar gibi dükkanlar var gayet şirin bir görüntü gidilesi gezilesi...

Evet sevgili dostlar meydanın fazla bi numarası yok açıkcası gelelim meydanda bulunan Fernsehturm ve Weltzeituhr'a, sevgili gençler önce ikisinin de bir arada bulunduğu gayet güzel bi foto var elimde onu sizinle paylaşayım isterim.

Efendim siz güzel insanlara öncelikle bu fotoda arkada bulunan  Fernsehturm'dan bahsetmek istiyorum. Şöyle ki; kule isminden de anlaşılacağı üzere bildiğimiz TV kulesi, yükesekliği üzerindeki antenle birlikte 368 metre imiş aynı zamanda kule Almanya'nın en yüksek Avrupa'nın da en yüksek 4. kulesi imiş sevgili dostlar. Kulenin tepesindeki kürenin içinde Bir restaurant olduğu söyleniyor ayrıca tam olarak gidip denemedim ama siz burada yemek yerken aynı zamanda etrafınızda 360 derece dönerek şehri gece ışıklar altında seyredebiliyormuşsunuz efendim. Benim restauranta verecek o kadar çok param yok diyorsanız yine az bir miktar olmayan fiyatı ödeyerek sadce kulenin tepesinde 360 derece dönmeye de gidebilirsiniz. Gittik gördük pek de bi numarası yok aslında bilginize...

Kulenin önünde gördüğünüz bu silindirin ismi de efendim Weltzeituhr.Dünyanın çeşitli kentlerindeki saatleri gösterebildiği hurafesi dolaşıyor ortalıkta ama yersen...

Efendim bu Weltzeituhr'un elimde bir de gece çekilmiş fotosu mevcut fakat benim kameramdan olduğu için guzel bir görüntü elde edemedik kusra bakmayınız...

Buyrunuz efendim;
                                               

Sevgili okur Alexanderplatz hakkındaki yazımı burada bitiriyorum yaklaşık bi 20 dakika içinde tekrardan görüşmek üzere. Çamaşırhaneye gitmem gerek hemen geliyorum bekle burda!

Hadi bakalım...

8 Ekim 2010 Cuma

Okul... Maç... Parti... Falan da Filan

Evet sevgili dostlar dünden kalmanın yorgunluğuyla hala uyuyorken telefonuma bir mesaj geldi "Are you going to meet us at 11" ben gece saat 5'te uyudum ve sabah 10'da bu msj geldi. Kalkıp hazırlandım, duşumu aldım, çıktım dışarı 5 saatlik uykuyla adeta uyurgezer gibi okula gittim. Bu arada siz güzel insanlara okuldan da biraz bahsetmek istiyorum izninizle. Bir çok binasıyla gayet tarihi ve gayet güzel mimariye sahip efendim. Tiergarten'da belli bir alanda  okulun fakültelerini görebilirsiniz. Ayrıca okul da gayet yeşil bir ortam içinde bulunmakta. Daha sadece bir fotografını çekebildim fakat sonraları güncelleme yapacağım şimdilik elimdeki tek foto olan ana binanın girişini göstereyim. (azıcık ucundan...)



Nese okulda önce yemekhanede yemek yedik. Yemekhane diyorum da sen inanma bana bildiğin 5 yıldızlı otel restaurantı bi kuş sütü eksik açık büfe. Her şeyin fiyatı üzerinde yazıyor aralarından istediğini seçip kasaya gelip ödemeni yapıyorsun sonra afiyet olsun sevgili okur. He öyle 5 yıldızlı falan dedim diye pahalı sanmayasın sakın tepsini doldur ağzına kadar 3€ ödeyip al. Evet aynen böyle. Türkiyedeki gibi pişmemiş köfteye, su gibi çorbaya, çok afedersiniz sümüklü bamyaya 2 lira ödemenize gerek yok. (Almanlar yapıyo abi yeaağ!)

Nese efendim siz güzel insanlara daha önceden Deutsche Bank'ta bloke hesap açtırdığımı söylemiştim. Yemeğimizi de yedikten sonra Deutsche Bank'a banka kartı başvurumuzu yapmak için gittik İngilizce Almanca karışık konuşup anlaştık efenim. Burada daha önce de söylediğimiz gibi bize Bürgerämt'dan aldığımız ikametgah gibi bir belgeyi (Anmeldebestätigung) sordular. Nese banka kartımızın bir hafta içinde posta kutumuzda olacağını söylediler biz de inanıp, güvenip, imzayı atıp, çıktık efendim.

Daha sonra ordan Sparkasse denen bankaya gittik nedeni gerçekten çok komik. Eğer senin bankada hesabın varsa ve yanında başka bir arkadaşını hesap açmaya götürürsen banka sana 25€ veriyor. Şaka değil lan yanlış duymadınız aynen böyle. 25€ heh... Banka herhangi bir kontrat da imzalatmıyor sana işin güzel tarafı da bu sanırım. Türkiye'de olsa inan bana millet bunu işe çevirirdi. ''Ne iş yapıyorsun ?'' ''bankaya adam götürüyorum, kişi başı 25€ alıyorum'' Ooh kıyakmış. Biz de bu fırsattan faydalanmak adına 3 arkadaş Sparkasse'ye gittik ve hesap açtırdık, şimdilik 50€ ortak paramız var.

Bu arada sevgili okur konu açılmışken  söylemek istediğim çok önemli bir şey var ki o da şudur Sparkasse swift için kesinti yapmıyormuş buna pek de inanasım gelmedi açıkcası çünkü 3 ayrı şubeye birden sordum üçü de farklı şeyler söyledi bu konu hakkında. En sonuncusu en kötü 12.5 euro kesilir ama kesilmeyebilir de dedi. Bu sorunun cevabını tam olarak bulamadım ama bulduğum zaman seni bilgilendireceğim merak etme...
Efendim Sparkasse ile de işimiz bittikten sonra FrankFurter Allee'de Ring center denen bir alışveriş merkezi mevcut oraya gittik. Real'e girdim ve kendime bir ufak ütü, ufak saç kurutma makinesi bir de yastık aldım 20 € ödedim sevgili dostlar. Hepsi de işimi görüyor gayet ufak mufak demeyip marifete bakmak lazım Neyse efendim oradan da çıktıktan sonrayurda döndük, biraz uzanıp, dinlenip, anamızla babamızla ve sevdiceğimizle konuşup hasret giderdikten sonra akşamki maça gitmek için yola koyulduk sevgili okur.

Oranienstraße'de kurulan dev ekrana gittik fakat gittiğimizde polisler tüm yolları kapamışlardı içeri giremedik. Sevgili okur sana şunu söyleyeyim berlinin neredeyse yarısı Türkmüş ben bunu orda anladım. Arkadaş bu nasıl bir Türk selidir? Bu nasıl bir istiladır ? Bir foto çektim fakat makinem sadce bu büyük ekranın bulunduğu mekanın çok küçük bir parçasını çekebildi. Diğer her tarafta Almanlar Türkler sokaklar ağzına kadar Türk dolu sevgili dostlar, hep beraber maçı izlemek için biryer arıyorlar.


Nese maçın ilk yarısını bir Irısh Pub'ın penceresinden bakarak mülteci gibi izledikten sonra ikinci yarı için bir Nijerya barına girdik ordan devam ettik. 3. golü de yedikten sonra mekanı terkettik sevgili dostlar ve akşamki Klosterstraße'de WBF  adlı bardaki Erasmus partisi için diğer arkadaşlarla buluşmak üzere yola koyulduk ailecek buluştuktan sonra mekana gittik, eğlendik, içtik çeşitli biralar denedik, çeşitli insanlarla tanıştık, muhabbet ettik vs. vs.

Hadi Bakalım görüşmek üzere...

7 Ekim 2010 Perşembe

Eastgate Yurt ve Doğa

Efendim tüm bunların yanında bir de Bürgeræmt denen (bizdeki muhtarlık gibi biryer) vatandaşlık bürosuna gidip kaydınızı yaptırmanız gerekiyor. Bunlardan bir tanesi de Marzahn'da efendim. Ayrıca bu kayıt sizin için çok önemli çünkü banka hesabı açarken, oturma izni için vs gerekli olacaktır.

Ayrıca Bürgeramtla ilgili bişi daha söylemek istiyorum, bir sistem mevcut sevgili dostlar o da şöyle ki numaratörden numaranızı aldıktan sonra numaratöre telefonunuzu veriyorsunuz ve sıranız geldiğinde numaratör size mesaj yolluyor, bu sayede saatlerce sıra beklemeniz gerekmiyor. Evet saatlerce diyorum çünkü Burgeræmt'da bu gayet normal.

Bu işimizi de hallettikten sonra Marzahn'da bulunan Eastgate alışveriş merkezinde Satürn elektronik markete girip kendime bir Alman telefon numarası aldım sevgili okur, operatörün adı "Bladu.de" Buradaki herkes en uygun hattın bu olduğunu söyledi, ben de gidip onu aldım. Şöyle ki 10€ ödeyip simkart alıyorsunuz ve içinde size kullanmanız için 10 € yüklü geliyor yani hattı ücretsiz almış oluyorsunuz. Ayrıca gayet uygun fiyatlandırması mevcut herkese tavsiye ederiz.

Neyse efendim bu işimizi de hallettikten sonra karnımızı doyurmak için gidip  ChinaPfanne yedik. Gayet güzel, leziz bi Asya yemeği kendileri. Bildiğin Noodle da çaktırma!





Yemeğimizi de yedikten sonra sevgili dostlar, yurdumuzda yemek için bişiler almaya markete girdik , bu arada yurt demişken sizlere biraz yurdumdan bahsetmek istiyorum gençler;

Neredeyse ormanın içinde denebilecek kadar yeşil bi ortamda, şehir merkezinden biraz uzakta hatta öyle bir uzaktaki etrafta koyun parkı var öyle bi uzakta yani... Nese efendim gayet şirin insana huzur veren bi ortamı var yurdumuzun. Gerçi yurt diyorum da bir apartman dairesi düşünün, 2 oda+1 salon, şimdi sevgili okur bu salonda ben kalıyorum diğer bi odada Bangladeşli bir arkadaş kalıyor diğer bir odada da Vinetnamlı bir arkadaş kalıyor mutfağımız ve banyo tuvaletimiz bu üç kişi için ortak öyle bir yurt. Ayrıca yurtla ilgili çok hayret ettiğim bir olay var ki o da şudur; sevgili okur herkesin oda anahtarı dışardaki ana kapıyı açabiliyor hatta ve hatta bu anahtarlar tüm ana kapıları açabiliyor ama kimsenin anahtarı kendi odasından başka kapıyı açamıyor. Gülmeyin olum kafam karıştı. Sevgili canlar yurdumuzla ilgili tek sorunumuz internetimizin olmamasıdır. Herkes kendi internetini kendisi almak zorunda, bu internet için de Alice isimli provider gayet uygun deniliyor fakat daha başvuramadım. Açılış parasıdır, ilk taksittir vs. bir sürü işi var. Bekletiyorum onu biraz sizlere böyle cafelerden yazıyorum biraz idare edin...

Bakınız bu da koyun parkı;

                                       

Sevgili gençler yurdumuz neredeye ormanın içinde dedik, biraz da bu orman tarafından bahsedelim, İnsana bu kadar huzur veren bi ortam daha yoktur sanıyorum, yemyeşil sevgili okur. Tram denen ulaşım aracının istasyonu aşağıda görülen manzaraya sahip. İşin orman tarafı bek bir görünmemiş ama anladınız siz onu zeki insanlarsınız...


Nese efendim sabah kahvaltıda ve akşam yemeğinde yemek üzere yiyecek bişiler almak için bir markete girdik alışverişimizi yaptıktan sonra yola koyulduk yurdumuza geldik ve akşam  Prenzlauerberg de NBI denen barda International partide tanıyabildiğimiz kadar insan tanımaya çalıştık. Yunanistan'dan, İtalya'dan, İspanya'dan, Polonya' dan,Amerika'dan vs. vs. Açıkcası dünyanın her tarafından insanla muhabbet etme şansınız var. Bildiğiniz kültür kaynaşması. İstediğiniz kültür hakkında istediğiniz her şeyi öğrenebilirsiniz öyle de güzel bir ortam.

Hadi bakalım sağlıcakla kalın...

6 Ekim 2010 Çarşamba

İkinci Gün

İkinci günümüzde yurdumuzdan sorumlu insanın yanına gittik, kontratı imzaladık, depozitle birlikte 400€ cuk verdik, çıktık geldik odamıza efendim. Yalnız oda ki ne oda 30 m2 ve işin komik tarafı ben bu odanın yalnızca 15 m2sini falan kullanıyorum boşu boşuna bu odaya 200 € veriyorum. Neymiş efendim büyükmüş, neymiş efendim balkonu varmış. E ben bu odada at yatırmayacağım çok afedersiniz, arabamı odanın içine parketmeyeceğim ki parkedecek bi arabam da yok zaten, sadece geceleri yatmak için kullanacağım. Bunu daha sonra çok sevgili Miss Kersten hanımefendiye(!) söylediğimde bana kontratı imzaladın bi kere en az 3 ay burada kalmak zorundasın dedi. Neyse artık balkonda da halı yıkarız madem...

Sevgili dostlar sizlere tavsiyem; sakın ama sakın odanızı görmeden kontratı imzalamayın. He bi de yurdum, okuluma 50 dakika uzaklıkta ya o da üstüne tuz biber. Neyse kontratı iptal ettik Miss Kersten bize 3 ay sonra şöyle güzel 140-150€ arası bi oda bulacağına dair garanti verdi. Bu konuyu da burada kapattık efendim.

Sonra hemen okulumuza gittik. Erasmus hoşgeldin toplantısına katıldık. İnsanlarla tanıştık, muhabbet ettik, güldük, eğlendik.

Bu da toplantıdan bir kare sevgili dostlar. Sadce benim önümdeki tarafı görebiliyorsunuz siz, bunun iki katı da arka tarafta var onu da hesaba katmak lazım. 482 Erasmus öğrencisi şu anda TU Berlin'de Erasmus yapıyor onu da belirtelim.



Daha sonra işin sıkıcı kısmında okulla ilgili işleri hallettik efendim. Semester Ticket denen bi olay var Türkiye'deki aylık akbil gibi düşünün ama bu 6 aylık akbil ve 162 € cuk ödedikten sonra istediğiniz taşıma aracına kafanıza göre binebilme hakkını elde ediyorsunuz. Berlin sınırları içinde...

Bu arada taşıma aracı demişken ben böyle tıkırında işleyen bir transport sistemi görmedim sevgili okur. Tram, U-Bahn, S-Bahn, otobüs vs. gitmek istediğiniz en ücra köşeye bile bu araçlardan bir tane bulabilirsiniz. Berlin sınırları içinde kaybolmak gibi bir lüksünüz yok çok afedersiniz Berlin'de kaybolan zihinsel engellidir bunu da söylemek istiyorum belirteyim de içimde kalmasın.

Türkiye'deki gibi mahalle ismi, cadde ismi, sokak ismi, apartman adı, apartman numarası, posta kodu, ilçe adı gibi kombinasyonlarla gideceğiniz yeri aramıyorsunuz, burda sadce cadde adı ve apartman numarası yeterli dolayısıyla aradığınız yeri kesinlikle ama kesinlikle rahatlıkla bulabilirsiniz. Dediğim gibi bulamamanız için zihinsel engelli olmanız gerekli.

Neyse dostlar biz konumuza dönelim bu semester ticket zımbırtısını da aldıktan sonra aylık 65€ olan zorunlu sağlık sigortasını yaptırmaya gittik kağıtları imzaladık sigorta kağıdımızı aldık ve artık TU-Berlin'in resmi bir öğrencisi olabilmek için evraklarımızı teslim ettik.

Daha sonra tanışıp, konuşup, gülüştüğümüz Erasmuslularla TU Berlin'in Telekom binasının 20. katındaki kafeye çıktık fakat özel bir toplantı sebebiyle kapalıymış sevgili dostlar biz de madem buraya kadar geldik fotograf çekelim dedik buyrunuz efendim...
                                
                                            



E madem amacımız bir şeyler içmekti o zaman gidip de içelim mantığıyla çıkıp telekom binasına yakın bir kafeye gittik sevgili dostlar. Bakınız bunlar da ilk Erasmuscular...


Bişiler içip, muhabbet edip, tanışıp, kaynaştık daha sonra çıkıp  Oranienburgerstraße'deki artcenter a gittik sevgili dostlar "Tacheles" Burası şöyle bir yer efendim; 5 katlı bi harabe ve her katında insanlar sanat yapıyor ve gerçekten muhteşem işler çıkarıyorlar hayran olmamak inan bana elde değil.

Bir kaç foto buyrunuz...





Efendim bu sanat demir parçalarını birleştirip güzel işler yapmak üzerine ama içerde sadece bu işi yapan yok, resimden müziğe, fotografa her türlü işi görebilirsiniz. İçerde genellikle kadınların sex kölesi olarak kullanılması üzerine fotograflar var bunun sebebini anlamadım ama gayet güzel ve anlamlı resimler insana çok şey anlatıyor. İçerde ayrıca boş bir duvar göremezsin sevgili okur her duvar üzerinde bir grafiti ya da gayet guzel yapılmış resim barındırıyor. Gidip görmeniz tavsiyue edilir...

Tacheles'in en üst katında Alexander Rodin 'in bir galerisi vardı sevgili dostlar ve karşısında en çok vakit geçirdiğim resmi seçip sizlere anlatmak istedim.






Sevgili okur bu resme dikaktli baktığınızda, Çin seddinden ikinci dünya savaşına, 11 Eylül' den antik Roma' ya, Mısırdan Irak' a kadar günümüze kadar olmuş önemli olaylardan ve günümüzdeki önemli mekanlardan bir kareyi Ressamın parmakları arasında bulabilirsiniz...

Tacheles'den çıkıp yandaki ilginç bara girdik sevgili dostlar şöyle ilginç bir ortam bakınız...


Açık havada gayet güzel, hoş bir atmosfer gidip görülesi bir şeyler içilesi sevgili dostlar tavsiye edilir...


Yazımın sonunda  I support TACHELES demek istiyorum neden böyle dediğimi internet sitesinden fazlasıyla bilgi alarak anlayabilirsiniz.

Buyrunuz bu da internet sitesi   http://super.tacheles.de/cms/

5 Ekim 2010 Salı

İlk Gün

Evet sevgili dostlar artık size o muhteşem ilk günümden bahsetmenin vakti geldi sanıyorum.

Muhteşem dediğime bakmayın, görüp görebileceğiniz en kötü günümü geçirdim diyebilirim. Şöyle oldu; havaalanında annemden, babamdan ayrıldıktan sonra işte dedim başlıyoruz. İnan bana o zamana kadar ne heyecan vardı ne başka bişi. Nese efendim sonra telefonu kapatmadan önce sevdiceğimle son mesajlarımızı atarkene baya bir duygulandık :S sonra telefonu kapattım efendim ve uçağıma doğru yola koyuldum içeri bi girdim çok afedersiniz sanki uçak değil de otobüs sevgili okur ben hayatımda bu kadar ufak bi uçak görmedim ve bi daha aynı uçağa binmezsem de göreceğimi sanmıyorum açıkcası. Nese uçağa gittim, kıçımı koltuğa sığdıramadım bir an kıçımdan tereddüt ettim ama yok sevgili okur koltuk küçük. Çok afdersin 3 saat boyunca cenin pozisyonunda geldim. Uçaktan indiğimde her tarafım tutulmuştu, üç saat boyunca gecenin bi vakti ne uyku ne rahatlık ooh mis gibi uçuş. He bi de ben bu uçak için 250 lira para ödedim ya işte yanarım yanarım da ona yanarım.

Neyse efendim uçaktan gece saat 1:15'te indim ve indiğimde beni karşılamaya gelen jan ve Angie ile tanışıp Jan arkadaşımızın arabasına doğru yola koyulduk. Bavulları arabaya yerleştirdikten sonra arkadaşlarımızın hediyelerini verdim sonra onlar da benim hediyelerimi verdiler sonra efendim yurdumuza doğru yola koyulduk ama çok büyük bir problemimiz varmış ki o da şuymuş yurtta gecenin o vakti hiç kimsecikler yokmuş. Biz bunu anlayınca bazı sorumlu insanları aramak için telefona sarıldık ama tabi ki o saatte ayakta kimseyi bulamadık, herkesler uyuyordu sevgili okur. Neyse efendim daha sonra deliler gibi otel aramaya başladık, gezerkensonra efendim bir tabela gördüm "Ağa's Hotel" e dedim bunlar Türk hadi gidip soralım. Kapıyı çaldık bi amca açtı sandaletin içinde çoraplı ayaklar, kumaş pantolon, gömlek ve önü açık bi hırka. Türk olduğu her halinden belli yani o derece. Neyse amcaya derdimizi anlattıktan sonra başladık pazarlığa gecelik 50€ dan aşağı inmiyor arkadaş. Ben emir kuluyum fiyatı indiremem he evime gelmek istersen başımın üstünde yerin var istersen bi hafta kal diyor. Dedim amca yok teşekkür ederim hadi kal sağlıcakla sonra efendim tekrardan aramaya koyulduk. Etap otel denen bi zımbırtı var oraya gittik resepsiyonist bildiğin böyle otomat bildiğin makineyle konuşuyorsun yani. Parayı koy oda numaranla kodunu al bu kadar. Koyduk parayı aldık numaralarımızı sonra o gece orda yattık sevgili okur.

Bu da odadan bir görüntü;





Biraz dağınık gençler kusura bakmayın, sabah kalktığımda çektim fotoyu. Bu arada dostlar herkeslere sokakta kalmaları taktirde Etap Oteli kullanmalarını tavsiye ederim, hem ucuz hem güzel hem de internet mevcut. Almanya'da birçok yerde internet bulmanız imkansız he buldunuz diyelim o da paralı sevgili dostlar...

Gece saat 5'e kadar otel aradık ya o iyi oldu...

Nese efendim tüm bunlar beni karşılamaya gelen Jan ve Angie sayesindedir yoksa bildiğin sokakta yatardım kilolarca yukle artık ne yapardım belirsiz. Buradan Jan arkadaşımıza ve onun arabasına sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Jan ve Angie arkadaşımız tüm bunları sabah 6'da işe gidicek olup o gün sadce 1 saat uyuyacak olmalarına  rağmen yaptılar. Sonsuz teşekkürler.

Sevgili dostlar sonuç olarak ilk günümüz böyle geçti.

Hadi bakalın görüşmek üzere...

3 Ekim 2010 Pazar

Gitmeye 5 kala...

   Gitmeme tam tamına bir gün kaldı sevgili okur, yarın bu saatlerde havaalanında olucam ve ben bu konu hakkında da bir şeyler yazayım istedim...

Erasmus programı kapsamında tamam yeni bir kültürle, yeni yerlerle, yeni insanlarla tanışıp kaynaşacaksın ama ya geride bıraktıkların? Onlar seni özlemez mi? Sen onları özlemez misn ? Bi sorunun olduğunda hemen babanın yanına koşmayı özlemez mi insan ? Annesinin sıcak yemeklerini özlemez mi ? Kardeşiyle kavga etmeyi gülüp eğlenmeyi özlemez mi ? Teyzesiyle kahvaltı yapmayı muhabbet etmeyi özlemez mi ? Tabi ki de özlersin sevgili okur hem de deliler gibi özlersn...

Geride ailenin yanında bir de sevdiceğini bırakıyorsan işte o zaman vay haline. Peki ya sevdiceğin sen gitmeden önce her gün ağlıyorsa? Her gün seni ne kadar özleyeceğini söylüyorsa ? Her gün seni ne kadar çok sevdiğini söylüyorsa e hadi git bakalım ? E hadi git de gözün arkada kalmasın bakalım ? Olmaz öle sevgili okur! Olmuyor, zor geliyor bazı şeyler! Etrafındaki herkes ''sen rahatsın! ooh giden sensin, heyecanlısın arkada kalan biziz, bekleyecek olan biziz'' diyor, ''bizi özlemezsin'' diyor falan da filan da konuşuyor. He sölediklerine kendileri de inanmıyorlar ya orası tam bi komedi.

Az da bi zaman değil ki be yavrum ailenden, arkadaşlarından, sevdiceğinden ayrı tam tamına 10 ay. Aranızdan "e arkadaş sen de göze alsaydın bunları başvururken" diyorsa eğer onadır cevabım; göze aldık arkadaşım aldık almasına da zaman daralınca, saatler azalınca, gün gelince zorlanıyosun işte bir gün sonra başka bir ülkede başka arkadaşlarla bşka insanlarla tanışacaksın bunun heyecanını tam olarak yaşayamıyosun sevgili okur.

Açıkcası korku var içimde döndüğmde herkes eskisi gbi olcak mı? Herkes bana eskisi gibi bakacak mı? Ya en önemlisi ben eskisi gbi herkesin bildiği Emek mi olacağım ? Peki ya olmazsam ?  Karakterin kuvvetliyse değişmezsin palavrasını atma şimdi ordan. Karakterle falan alakası olmayan bir konu bu, koskoca bir kültür şoku açıkcası bilimsel ve gerektiği kadar sosyal de bir konu.

Evet guzel insan işte bunlar kafamı kurcalayan olaylar, şuanda içimden gelenler....

Neyse hadi kal sağlıcakla en yakın zamanda tekrar görüşmek üzere....

isic (International Student Identity Card )

Sevgili okur şu anda elimde bulunan bu kart uluslar arası camiada öğrenci olduğunu kanıtlayabildiğin yegane karttır. He Türkiye'de öğrenciler arasında pek bilinen bi kart değildir kendileri ama Erasmus öğrencisinin cüzdanında olmazsa olmazlardandır lakin gittiğiniz her ülkede bu karta sağlanan indirimlerden faydalanabileceğiniz bir mekan, müze, restaurant, hostel vs gibi Erasmus öğrencisinin uğrak yerlerinde kesinlikle ve kesinlikle çeşitli yüzdelerde size bazı indirimler kazandıracak olan karttır efendim...

 Bu kartı alması da kendisini kullanması kadar kolaydır sayın arkadaşlar şöyle ki   http://www.facebook.com/ISICTurkey adresinden başvurunuzu yapmanız yeterlidir evet evet yanlış duymadınız adını soyadını adresini yaz kartın evine gelsin. Daha sonra kartın parası+kargo parasını (totalde 20 TL) gelen postacıya ver sonra eve gelip zarfı aç ve hologramlı kartı içinden çıkar  kendi en beğendiğin, en azından öss zamanında çekilmiş androide benzeyen resminden daha guzel bir orjinal resmi yapıştır ve hologramı üzerine kapat ve işte kartımız hazır elde yapıldı fırından yeni çıktı efendim handmade afedersiniz. Afiyet olsun...

 Bu guzel kartla ilgili bahsetmek istediğim bi olay var ki o da şudur;  bu kartın üzerinde aynen şöyle yazmaktadır efendim "İNTERNATİONAL STUDENT İDENTİTY CARD" dikkat ederseniz İngilizcede Büyük i yani bildiğimiz "İ" yoktur efendim fakat bu kartta büyük i ler bildiğimz türkçe karakter yazılmış. Kartı ilk aldığımızda acaba kolpaya mı geldik lan derken kartı internet üzerinden registration yapınca sahte olmadığını kendi kendimize kanıtlamış oluyoruz.

Evet efendim bu güzelim kartın etinden, sütünden doyasıya faydalanmanız dileğiyle. Hadi kalın sağlıcakla ...

Valiz toplamak... belki de toplayamamak...

Evet sevgili okur seyahate çıkmanın en büyük zorluklarından birisi de valiz hazırlamaktır sanırım =) hatta bu seyahate çıkan tam bir yıl dönmeyecek ise işte o zaman başınız belada diyebiliriz .. =) Valizinize koymanız gereken o kadar çok şey vardır ki bir yandan anneniz oğlum yanına iplik de al belki bişi dikmen gerekir derken diğer yandan babanız oğlan hayatında bi sökük dikmiş mi bi onu sor da ona göre iğne iplik ver diyebilir =) , bi yandan anneniz oğlum almanya soğuk olur valizine kışlık yorgan da koy derken  siz daha elbiselerinizi nasıl sığdırabileceğinizi düşünürsünüz, bir yandan anneniz valizinize makas koymaya çalışırken diğer yandan babanız tüm eksikleri koydunuz bi makas kaldı onu da koydunuz artık valizi kapatabilrsinz diyebilir.. =) Siz tüm bunların yanında kafanızda acaba bu t-shirt alınmalı mı orada giyermiyim acaba bu pantolonu bıraksam mı ağırlık yapmasın diye kafanızda binbir türlü tilkiyi gezintiye çıkarırsınız .. =)

Nese sevgili okur valiz hazırlamaya başlamadan önce sana tavsiyem önce bi liste yapman yönünde olacaktır çnkü diğer türlü evde ne var ne yok oraya götürmek isteyeceksindir garantisini veriyorum sana göre herşey orada lazım olacaktır ama oturup uzun uzun düşününce "buna gerek yok" kararını alabiliyorsan sen olmuşsun artık valiz hzırlayabilirsin demektir =)

Ben dolabımda ne var ne yok valizime doldurdum daha tartmadım ama aşağı yukarı 20 kg falan gelir =) biletimi pegasustan aldım ve pegasus dış hatlar için 30 kg bagaj kapasitesi +8kg el bagajı+laptop çantası şartı koşmuş ve aynı zamanda diğer firmalar gibi valizinizin boyutu da onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor yada en azından sitesinde bu konuda bir bilgi mevcut değil ama bu konuda bir sınırlama olsaydı yazarlardı diye tahmin ediyorum... =)

Sevgili okur gelelim valizi doldururken neler yapılmalıdır size yer kazandırır =)

 şimdi ilk olarak şunu söylemek istiyorum ki vakumlu poşet denen bir ürün mevcut sanırım bundan herkesler haberdardır  =) bakınız şöyle birşey

Nese efendim bu vakumlu torbalar içine konan elbiseleri elektrik süpürgesiyle havası alındıktan sonra  hacimden kazanma amacı güdüyorlar fakat gelin görün ki amaclarına tamamen ulaştıkları söylenemez sevgili okur çünkü her yernden eşit miktarda hava çekemediği için bir tarafı yuksek olurken bir tarafı alçak oluyor bu da size valizde fazlasıyla yer kaybettiriyor aynı zamanda  vakumlu torbaları alırken ebatlarına ve kendi valiz ebatlarınıza dikkat ediniz ..

Nese efendim sonuç olarak vakumlu torba benim işime yaramadı açıkcası havlu ,silikon yorgan yada kazak sıkıştırması yapmayacaksanız bu ürünü tavsiye etmiyorum.. =)ben elbiselerime bildiğiniz gömlek katlaması yaptıktan sonra bunları dikey pozisyonda valize kendi ellermle pres yaparak yerleştirdim daha sonra valizin kapağını kapatmak için bi çıkıp üstüne oturmadığım kaldı sanırım ama ister inanın ister inanmayın tüm dolabımı bu valize sığdırdım üstüne bir de kapağını kapattım efendim =)

Ve son olarak sevgili okur şunu şöylemek istiyorum ki valiz hzırlama işini sakın ama sakın son bir kaç gune bırakma en geç bir hafta önceden hazırlamaya başlaman senin psikolojin açısından çok iyi olacaktır =)

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere hadi kalın sağlıcakla.. =)
Not: Sevgili okur ben bu yazımı yazarken deprem oldu az önce baktım şiddetine tam tamına 4.4 büyüklüğünde imiş buradan onu da belirtmek istedim =) hadi bakalım...

2 Ekim 2010 Cumartesi

Erasmus öğrencisinin bankası =)



 Merhabalar sevgili dostlar bloguma şöyle bir göz gezdirirken banka ve hesaplar konusuna değinmediğimi farkettim ve onu da bir araya sıkıştırmaya karar verdim =)

 Şimdi sevgili canlar bakınız erasmus öğrencisinin yaban ellerde en yakın arkadaşlarından biri olarak gösterilen iki banka mevcuttur efendim bunlar

1-Yapı Kredi Unicredit

2-Citibank

Gelelim bankaların bizlere ne imkanlar sunduğu konusuna..

Birinci seçenek Yapı kredi...

Efendiiin Yapı kredi bankası unicredit grubun bir üyesidir ve yapı kredi bankasından bir hesap edindiğiniz takdirde yurtdışında istediğiniz heryerde unicredit ortağı olan bir bankadan ve bu bankaların bankamatiklerinden komisyonsuz para çekebilirsiniz .Bu demektir ki her para çekişinizde banka sizde nbir kesinti almayacaktır .Bu demektir ki aileniz türkiyeden sizin hesabınıza para yatırdığı takdirde siz yine oradan bu parayı gönlünüzce çekebileceksiniz. Sevgili okur şuraya dikkat etmeni istiyorum ki normalde bir bankadan diğer bankaya havale vs yaptırdığınız taktirde iki bankada sizin paranızdan hatrı sayılır bir kesinti yapar ama gördüğünüz üzere unicreditte böyle bir sorunu elemiş oluyorz fakat bu sefer karşımıza yeni bir sorun geliyor sevgili okur o da şudur ki yapı kredi bankası euro hesabına banka kartı vermiyor "ee biz ne yapacağız o zaman paramızı nasıl çekeceğiz ?" sabırlı ol biraz sevgili okur hepsini teker teker anlatacağız burada =)

Nese paranı şöyle çekeceksin sevgili dostum yapı kredi sana TL hesap kartı vericek ve ailen senin Türkiyedeki hesabına TL yatıracak sonradan sen de yurtdışından bu TL hesap kartınla hesabındaki Türk Lirasını gittiğin ülkenin para birimiyle ufak bir kur farkı kesintisi yaşayarak çekeceksin... " E bizim hibemiz Euro  olarak yatıyor biz ne yapalım" Sen de şöyle yap sevgili kardeşim ailen hibenin tamamını bankadan çeksin TL ye çevirsin daha sonra bu TL olarak yapı kredi bankası hesabına yatırsın sende dilediğince bu parayı yurtdışından çek olur mu ? =)
http://www.yapikredi.com.tr/tr-TR/en_yakin_ykb/dunyada_atm.aspx Bu linkten dünyanın heryerndeki unicredit ortaklarını bulabilirsiniz sevgili gençler..
Bu da Unicreditin Almanyadaki şubesi 
http://www.hypovereinsbank.de/portal?view=/privatkunden/home.jsp

Gelelim ikinci seçeneğimiz olan citibanka sevgili okur
Citibank'ın Global öğrenci paketi adını verdiği bir hesabı mevcut ve bu hesap unicreditle tamamen benzer özelliklere sahip fakat sadce citibank şubelerini kullanabiliyorsunuz yani avrupayı gezmeye çıktığınızda citibank olmayan bir ülkeye gittiniz diyelim işte o zaman gerektiğinden çok daha fazla komisyon ödeyerek bankalara hiç istemediğiniz miktarlarda paralar kaptırarak paranızı çekebilirsiniz =)
Srvgili okur bu hesabın bir artısı var ki oda şudur..Bu hesaptan paranızı direk euro olarak çekebiliyorsunu yani kur farkından dolayı ayrı bir kaybını da  olmuyor buraya dikkatinizi çekerim sevgili okur kur farkından dolayı bir kaybını olmadan paranı çekebiliyorsun ama bu hesabın çok büyük bir eksisi de mevcut ki o da şudur ...

Bu hesabı açmaya gittiğinizde sizden hesabı açtırmak için 60 dolar gibi bir para istiyorlar ve aynı zamanda  yıllık hesap işletim ücreti olarak 50TL gibi bir miktar da kesim yapıyorlar bu ücret 6 ayda bir olarak 25 TL alınıyor yani sevgili okur sonuç olarak bu işlem size150 lira civarında bir paraya mal oluyor bunu da euro cinsinden düşünürsek aşağı yukarı 75 euro eder
Bakınız bu da citibank global öğrenci paketi ile ilgili bilgilerin bulunduğu link
Şimdi sevgili arkadaşlar gelelim karşılaştırmaya ..
Yurtdışından para çekerken sizden komisyon aldıklarını düşünün bu komisyon toplamda 75 euroyu bulmaz diye düşünüyorum bu sebeple citibank kullanırsanız büyük ihtimalle zarar edersiniz kanaatindeyim
Unicredit ortaklığındaki herhangi bir bankadan para çekerken komisyon yok sadce kur farkından kaynaklanan  bir kesinti olur demiştik ve bu kesintinin de 75 euroyu bulmayacağını düşünürsek Yapı kredi Unicredit'in kesinlikle daha mantıklı bir seçim olacağı aşikardır sevgili dostlar..
"İyi guzel anlatıyorsun da sen hangisini seçtin" diye bir soru duyar gibi oldum =) Anlatayım sevgili okur ...Ben Unicredit'i seçtim ama tek şansım olduğu için =) Almanyada citibank mevcut değil ..He mevcut olsaydı ne yapardım yine unicredit seçerdim orası ayrı =)...

Bir yazının daha sonuna geldik sevgili dostlar bu yazıyı sonlandırırken yukarıda yazdığım bilgileri edinmeme yardımcı olan herkeslere çok teşekkür ederim özellikle http://www.erasmusum.com ahalisine ...
Hadi kalın sağlıcakla ... =)